Editörler : E.Kayı Han
03 Temmuz 2020 09:13

İftira ile meslekten çıkarma cezası

Arkadaşlar iftira ile ve yalan beyanlarla meslekten çıkarma cezası aldım idare mahkemesi cezamı iptal etti istinaf mahkemeside kurumun başvurusunu red etti şimdi danıştaya başvurdular öncelikle bana iftira atanlaramı danıştay kararı kesinleştikten sonra tazminat davası açmalıyım kuruma mı


Yol Gösteren
Daire Başkanı
03 Temmuz 2020 09:30

Memuriyet devletin sürekli hizmet ihtiyacını karşılamak adına devletten çalışan kişiler olarak tanımlanmaktadır, memurlar devletin sağlamakla yükümlü olduğu hizmetleri vatandaşa sağlayan; koruma, güvenlik ve adaletin tesisinde eylem gerçekleştiren kimselerdir. Memurlar da herkes gibi gerçekleştirdikleri eylem ve işlemlerden sorumlu olup, kanun önünde hesap vermekle mükelleflerdir. Yine memurlar da herkes gibi şikayet edilebilirler. Kusurlarından dolayı adli ve idari yaptırımlara maruz bırakılabilirler.

memurlar devlet organizasyonunun doğrudan temsilcileri olduğu için menfaatleri sarsılan kişilerden kaynaklı olarak da iftira niteliğinde olan şikâyetlere maruz kalmakta ve haklarında adli ve idari soruşturmalar başlatılmaktadır.

Ceza hukukunda iftira bir suç olarak belirlenmiştir. Buna göre iftira suçu, hakkında savcılık soruşturması açılması veya idari yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesidir (TCK m.267). Yani, fail masum olduğunu bildiği bir kişiye suç atmakta olup anayasal şikâyet hakkını kötüye kullanmaktadır. Söz konusu suç basit halde 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası ile tecziye edilmektedir.

Devlet memurları hakkında bir şikayet söz konusu olduğunda adli ve idari makamlar etkin bir soruşturma yürütmek zorundadırlar. Bu soruşturma neticesinde iddia edilen hususların iftira mahiyetinde olması halinde merkezde( Ankara) kurumun en büyük amirinin, illerde valilerin bu iftira da bulunan şahıslarla ilgili olarak kamu davası açılması için ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına suçu ihbar etmesi gerekir. (657 sayılı Devlet Memurları Kanunu m.25) Bu madde hükmü yalnızca 657 sayılı kanuna tabii memurlar için geçerlidir. Bu hususta kanun görevden kaynaklı olup olmadığını hüküm altına almamıştır. Dolayısıyla memurlar için bu husus iftira niteliğinde ki tüm adli ve idari konuları kapsamaktadır.

Bununla birlikte memur iftira da bulunan kişiye karşı şartların oluşması halinde maddi ve her halde manevi tazminat davası açabileceği gibi kendisi de bizzat cumhuriyet başsavcılığına başvuruda bulunabilir.

Memurun yazılı talebine rağmen idarenin bu kanun maddesine rağmen memuru korumayıp, iftirada bulunan şahıs ile ilgili olarak Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunmaması halinde ise menfaati zedelenen memurun hizmet kusurundan kaynaklı olarak görevini ifa etmeyen idareye karşı İYUK m.11 de belirtilen süreler içerisinde açılmak koşuluyla da tazminat davası açma hakkı bulunmaktadır. Görevli mahkeme idare mahkemesidir.

Buna karşın istisnai olarak OHAL KHK ları ile ihraç edilen ve görevlerine iade edilen kamu çalışanları, OHAL KHK?larının iade hükümlerine göre herhangi bir şekilde tazminat davası açamazlar. Ancak kanun ve KHK?lar da hüküm bulunmadığı için OHAL komisyonu kararı ile geri dönenleri kapsamadığı için, OHAL komisyonu kararı ile göreve iade edilenler de yine unsurlarının vuku bulması halinde tazminat davası açabilirler.


DSİPLİN VE CEZA
Aday Memur
03 Temmuz 2020 13:35

savcılığa şikayet ettim fakat takipsizlik verildi itiraz red edildi neymiş efendim soyut iddilar onlar bizi şikayet ederken soyut iddilarla yapmadımı ki ki benim elimde şikayetlerini çürüten somut deliller varken birde hukuk mahkemelerinde hakkının aranması demiş savcı kararında çamur at izi kalsın mantığı bu devlettew bitmeden memurların işi zor


Yd karar
Aday Memur
03 Temmuz 2020 19:58

Abi allah yardımcımız olsun dediğin gibi iftira at izi kalsın misali bu duruma düzenleme gelmesi lazım perişan olduk perişan

denklemcözme
Aday Memur
03 Temmuz 2020 20:07

SN. Yol Gösteren,

bir olay düsünün ki o dediklerinizin hepsi mevcut oldugu halde, calisan madur edilmiştir. iftira edebilecek kisilerle ugrasmasi icin görevliyi bilinçli olarak problemli yere baglama. ve koruma söyle dursun bilinçli olarak görevliyi zarara uğratma ve yetkiyi suistimal, görevlinin masum oldugu bilindiği halde el birliği ile görevliyi isinden attirma söz konusu.

simdi bu durumlar icin tek tek, ayrı ayrı mi dava acilmasi gerekiyor? bir dava türünde yani isten atılma durumunda,

bu kararın geçersizligi icin açılan dava türüne ayriyeten yukardaki hususlar icin tek tek mi dava acıması gerekir?

yani demek istediğim o ki idare mahkemeleri bu durumlari çözebilecek bilgi ve belgeye sahip ise yinede tek tek ayrı ayrı davalar mi acılması gerekir yoksa elde ki bilgilerle gereken

tüm olayları çözerler mi?

aksi takdirde bu isin maliyeti cok büyümekte. ama demem o ki insan cinayetleri sadece biyolojik hayata son vermekle gerçekleşmiyor.

devletin selameti= adaletin ve hakkaniyetin herkes icin geçerli olmasi ile mümkündür.

bu konuda calisanlar olarak başvuruları cogalmali.

insan onuru ve sayginligi dokunulmazdır!!! işverenler calisanlarinin sayginligini korumuyorsa ycalisanlari iftiraya karsi korumayıp bir iki kisinin iki dudağı arasından çıkanlara göre muamele edebiliyorlarsa, calisanlarina saygı duymuyorlarsa

bu sorumluluklarını yerine getirmiyorlarsa o takdirde işçiler ne yapabilecekleri konusunda cesur olmalıdır ki, tüm ömürlerine ve hayatlarına mal olan böylesi bir esaretten kurtulmak mümkün olsun ve koruyucu tedbirler ile calisanin hakları korunsun ki devlete asil böylelikle daha verimli hizmetler edebilmek mümkün olsun.


Yol Gösteren
Daire Başkanı
04 Temmuz 2020 04:23

Yargıtay kararlarında iftira özel kastı deyimini kullanarak, somut olayda mutlaka bulunmasını istediği şeyin, esasında sadece suçun manevi unsuru değil, failin şikayet ihbar hakkını mı kullandığı yoksa iftira suçunu mu işlediği hususunu ayırt etmek olduğu gözlemlenmektedir. Burada irdelenen husus, failin şikayet etmek isteği ile mi hareket ettiği, yoksa bir kimseye suç isnat etmek amacıyla mı hareket ettiğidir.

Kişinin maksadının şikayet etmek mi, yoksa bir kişiye suç isnat etmek mi olduğunun belirlenmesi bakımından önem arz eden husus, failin özel maksadının araştırılması değil, somut olayın özellikleri, fiilin işleniş şekli ve maddi vakıa oluşumunun bir bütün olarak değerlendirilmesidir. İftira suçunun manevi unsurunun tespitinde kişiler arasında ilişkinin değerlendirilmesi kişiler arasında husumetin olup olmadığının tespiti, failin maksadının ortaya çıkarılması açısından önemli gözükse de, bu tespiti her somut olayda sistematik bir şekilde yapmak mümkün değildir. Suçun manevi unsurunda failin özel amacının belirlenmesi şartı suçun işleniş şeklinin kolaylığı karşısında, tespitini orantısız şekilde zor kılmaktadır. Netice itibariyle iftira atmak işlenmesi kolay bir suçtur, ancak iftira atan kişinin bunu tam olarak hangi maksatla yaptığını tespit etmek her zaman kolay olmayabilir.

İftira suçunun oluşması için gerekli olan failin işlemediğini bildiği bir suçtan dolayı, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatmak amacıyla, kişiyi bilerek ve isteyerek yetkili mercilere ihbar etmesi olmalıdır. Burada asıl aranan husus kişinin ihbar veya şikayet maksadının, suç isnat ettiği kişi hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatmak veya idari yaptırım uygulamasını sağlamak olduğundan ve saikin önemi olmadığından, ihbarın yukarıda yer verilen koşullar çerçevesinde gerçekleşmesiyle fail bu amacını sağlamış olacaktır. Dolayısıyla bu şartların dışında suçun işlenme amacının ayrıca araştırılması, gereklilik ve ölçülülük ilkeleri ile örtüşmemektedir.

MAALESEF DEDİĞİN GİBİ ÇOĞU ZAMAN SUÇUN İŞLENME AMACI AYRICA ARAŞTIRILIYOR.. VE SAVCILIK ÇOĞU ZAMAN TAKİPSİZLİK VERİYOR.. BU SEBEPTEN İFTİRA SUÇUNDA DİLEKÇE VERİLİRKEN FAİLİN MAKSADININ ŞİKAYET HAKKINI KULLANMAK DEĞİL, İŞLENMEDİĞİNİ BİLDİĞİ BİR SUÇTAN ZARAR VERMEK OLDUĞUNU İSPATLAMAK GEREKİYOR..

ÖRNEK BİR KARAR: karar tarihi: 27.06.2019

Ceza Genel Kurulu 2015/592 E. , 2019/512 K

K.Kararı veren Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi

Mahkemesi :Asliye Ceza Sayısı : 175-152

Türkiye Atletizm Federasyonunda Milli Takım Antrenörü olan sanık ...ın, 2011 yılında Güney Kore ülkesinde gerçekleştirilen Dünya Atletizm Şampiyonasının bitiminde kafile hâlinde Türkiye'ye döndükten sonra, şampiyonada yarışan milli takım sporcuları arasında yer alan katılan ... nın bu şampiyona sırasında, kendi müsabakasından bir gün önce saat 02.30 sıralarında Amerikalı sporcularla sohbet ettiğinin tespit edildiğini ve aralarında katılanın antrenörünün de olduğu diğer antrenörler tarafından uyarılarak odasına gönderildiğini, katılanın bu davranışının bayrak yarışında da devam ettiğini ve kaldıkları tesise saat 04.30'da erkek bir sporcu ile birlikte tesisin yan taraftan geldiğinin antrenör... tarafından da tespit edildiğini beyan ederek katılan hakkında gereğinin yapılması talebiyle Federasyon Başkanlığına yazılı başvuruda bulunduğu, bu başvuru üzerine Türkiye Atletizm Federasyonu Başkanlığı Ceza Kurulunca yürütülen idari soruşturma sonucunda katılanın 30 gün süreyle yarışmalardan men cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, ancak katılan vekilince bu karara itiraz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Spor Genel Müdürlüğü Tahkim Kurulunca; katılana isnat edilen eylemlerin sabit olmadığı gerekçesiyle itirazın kabulüne ve söz konusu cezanın kaldırılmasına karar verildiği olayda; sanığın iddialarına konu olan ve şampiyona sırasında farklı zamanlarda gerçekleştiği belirtilen iki ayrı olaydan birincisinde, katılanın saat 02.00 sıralarında otel önünde diğer sporcularla birlikte oturması nedeniyle hem katılanın kendi antrenörü, hem de orada bulunan diğer antrenörler tarafından uyarılarak odasına gönderildiğine ilişkin iddianın olay anında orada bulunan ve katılanı uyardığı söylenen tanıklar..., ... ve...in beyanlarıyla doğrulanmaması, katılanın saat 04.00 sıralarında yabancı bir erkek sporcuyla birlikte tesisin yan tarafından geldiğine ilişkin ikinci olaya konu iddianın ise, sanığın bu olayı kendisine bizzat anlattığını söyleyen tanık... tarafından inkâr edilmesi ve katılan hakkında idarî yaptırım uygulanması hususunda yetkili makam olan Türkiye Atletizm Federasyonu tarafından verilen idari yaptırım kararının da itiraz makamınca, tanık beyanlarına göre katılana atılı eylemlerin sabit olmadığı gerekçesiyle kaldırılmış olması karşısında; sanığın, katılana yönelik isnatlarının maddi olgu ve vakıalara dayanmadığı, dolayısıyla, katılanın işlemediğini bildiği hâlde ve katılan hakkında idari yaptırım uygulanmasını sağlamak amacıyla, ceza talimatında belirtilen ve disiplin ihlali niteliğinde olan hukuka aykırı fiilleri katılana isnat etmek suretiyle yaptığı başvurunun, sporcunun disipline aykırı davranışlarını bildirme yetkisi kapsamında değerlendirilemeyeceği anlaşıldığından, sanığa atılı iftira suçunun unsurlarının oluştuğunun kabulü gerekmektedir.

DSİPLİN VE CEZA, 4 yıl önce

savcılığa şikayet ettim fakat takipsizlik verildi itiraz red edildi neymiş efendim soyut iddilar onlar bizi şikayet ederken soyut iddilarla yapmadımı ki ki benim elimde şikayetlerini çürüten somut deliller varken birde hukuk mahkemelerinde hakkının aranması demiş savcı kararında çamur at izi kalsın mantığı bu devlettew bitmeden memurların işi zor


denklemcözme
Aday Memur
04 Temmuz 2020 07:59

hukuk maddelerini okudukça yukarda dert edindiğim noktalar (insan onurunun dokunulmaz olduğu,, adalet ve hukukun herkes icin geçerli olduğu, sucsuzluk karinesi ilkesi ve daha nice maddeler ile) dert edindiğim konular hakkında kanunda maddelerin mevcut olduğu ve insan haklarıni koruma altına aldığı görülmekte.

ama buna rağmen bazı kurum amirlerinin bu ilkelere maalesef riayet etmedikleri, ve bu nedenle birçok zarara neden oldukları durumu söz konusu olabilmektedir.

iste yukarda gecen yazımda söylemek istediğimde bunun ile ilgili ve baska anlamlara gelmemektedir.

zarara karşı (masum olanın) korunmaması söz konusu ise ve bu nedenle büyük bir zarar oluştuysa, ne yapılması gerektiğini bilmeyenler icin bu konuda mevcut maddeler ile ilgili kişilerin doğru adımı atmaları konusunda onları bu konularda ki maddeler ile buluşturup cesaretlendirilimeleri.

esaretten kurtulma ile kastım: "is yerinde çalışanın haksız yere uğradığı muamelelerin kendisine tüm yönüyle zarar vermesi durumundan kurtulma"

izah: alıntısını yaptığım yazım bu anlatmak istediklerim ile ilgilidir ve bunun dışında başka anlamlara gelmemektedir.

denklemcözme, 4 yıl önce

SN. Yol Gösteren,

bir olay düsünün ki o dediklerinizin hepsi mevcut oldugu halde, calisan madur edilmiştir. iftira edebilecek kisilerle ugrasmasi icin görevliyi bilinçli olarak problemli yere baglama. ve koruma söyle dursun bilinçli olarak görevliyi zarara uğratma ve yetkiyi suistimal, görevlinin masum oldugu bilindiği halde el birliği ile görevliyi isinden attirma söz konusu.

simdi bu durumlar icin tek tek, ayrı ayrı mi dava acilmasi gerekiyor? bir dava türünde yani isten atılma durumunda,

bu kararın geçersizligi icin açılan dava türüne ayriyeten yukardaki hususlar icin tek tek mi dava acıması gerekir?

yani demek istediğim o ki idare mahkemeleri bu durumlari çözebilecek bilgi ve belgeye sahip ise yinede tek tek ayrı ayrı davalar mi acılması gerekir yoksa elde ki bilgilerle gereken

tüm olayları çözerler mi?

aksi takdirde bu isin maliyeti cok büyümekte. ama demem o ki insan cinayetleri sadece biyolojik hayata son vermekle gerçekleşmiyor.

devletin selameti= adaletin ve hakkaniyetin herkes icin geçerli olmasi ile mümkündür.

bu konuda calisanlar olarak başvuruları cogalmali.

insan onuru ve sayginligi dokunulmazdır!!! işverenler calisanlarinin sayginligini korumuyorsa ycalisanlari iftiraya karsi korumayıp bir iki kisinin iki dudağı arasından çıkanlara göre muamele edebiliyorlarsa, calisanlarina saygı duymuyorlarsa

bu sorumluluklarını yerine getirmiyorlarsa o takdirde işçiler ne yapabilecekleri konusunda cesur olmalıdır ki, tüm ömürlerine ve hayatlarına mal olan böylesi bir esaretten kurtulmak mümkün olsun ve koruyucu tedbirler ile calisanin hakları korunsun ki devlete asil böylelikle daha verimli hizmetler edebilmek mümkün olsun.


denklemcözme
Aday Memur
05 Temmuz 2020 16:00

ALINTI

Liyakatsiz atamalar ya da işportacı yöneticiler sorunu

Kamu ve özel sektörün çalışma saikleri oldukça farklıdır. Özel sektörde asla ve kat?a yapılmayacak bazı işler kamu kesiminde sıradan hale gelebilir. Özel sektörde işletmenin kapısından sokulmayacak birçok kişi kamuda vazgeçilmez hale gelebilmektedir. Bu yazımızda sistemi içten kemiren ve kokuşturan kamu yönetimindeki hastalıkları izah etmeye çalışacağız.

Niteliksiz yöneticilerin baştacı edilmesi

Kamudaki en temel sorunlardan birisi liyakatsiz atamalardır. Kamu yönetiminde liyakatin yerini işportacı yönetici tarzının aldığını bu köşede yazıp duruyoruz. Günümüzün devlet yapısını kemiren bu hastalığı Koçi Bey yıllar önce dile getirmişti. Liyakat yönetimin vazgeçme lüksünün olamayacağı en temel ilkesidir. Nitekim 657 sayılı Kanun?un üç temel ilkesinden birisi de liyakattir. Ancak, devlet yönetimindeki en temel unsur olan liyakat giderek istisna haline gelmeye başlamıştır. Herkesin ısrarla liyakat demesine rağmen bu ilkenin niçin bu kadar yerlerde süründüğünün analizinin yapılması gerekmektedir.

Özellikle işportacı yönetici atamalarıyla yönetimde liyakat giderek büyük darbe almaya başlamıştır. Bir kurumun başına getirdiğiniz liyakatli bir yönetici, kurumu zirveye taşırken liyakatsiz bir yönetici ise oluşan birikimi yerle bir edebilmektedir. Maalesef bu tür yöneticilerin arttığını üzülerek gözlemliyoruz. İşte burada sorulması gereken en temel soru, atama yapılan kurum benim işletmem olsaydı hatıra binaen bu atamayı yapar mıydım? Yada böyle bir atama büyük holdinglerde olsaydı sonucu nasıl olurdu? Sorumluluk sahibi her kişinin sorgu günü gelmeden kendine bu soruyu sorması gerekiyor.

Doğruları söyleyen bürokratlar giderek azalıyor

Tepe yöneticilerindeki nitelik zafiyeti her geçen gün bürokrasi kazanını kaynatıyor. Zayıf idareciler genel olarak kendilerine rakip olamayacaklarla çalışma eğilimine giriyor ve niteliklileri harcama yöntemi geliştiriyorlar. Maalesef haklı gerekçelerle itiraz eden bir amirin, yerini muhafaza etme şansı çok zayıflamıştır. Bunlardan boşalan meydanın yağcı ve dalkavuklara kalması ise kaçınılmaz hale gelmiştir. Yani, doğru yanlış demeden her talimatı yerine getirenler yerlerini muhafaza ederken, işini layıkıyla yerine getirmeye çalışanlar diken üstünde olmaktadırlar. Bunun sonucunda kural tanımayan bir idare anlayışı ortaya çıkmaktadır. İşi bilenler ve kısa vadeli çözümlerden ziyade uzun vadeli ve kalıcı çözümler getirmeye çalışanlar adeta takoz muamelesi görmektedirler. Hele hele maaşından başka geliri olmayan bir idarecinin görevine veya idareciliğine son verilme şıkkı karşısında doğruları savunması giderek zorlaşmaktadır. Doğruları söyleyenler ve doğru çözüm üretmeye çalışanlar sürekli can sıkan adam oluyor ve ?ne olursa yaparım abiciler? alan kazanıyor. Bir müddet sonrada suç ortağı çoğaldığı için bu tür kişilere dokunulamıyor.

Kamuda oturduğu koltuğa yük olanlar sorunu

Özel sektörde kalitesizliği kimse sırtında taşımaz. Çünkü, kalitesizlik ciddi bir yüktür ve eninde sonunda taşıyana ağır fatura yükler. Ancak, kamuda fatura 80 milyona çıktığı için kimse çok fazla farkına varmıyor. Peki bir atamadaki sorun nasıl anlaşılır? Eğer bir atama sonrasında atama yapılan kurumda çalışanların çoğunluğu biz bu adama işleri nasıl izah edeceğiz diye bir düşünceye giriyorsa bu atamada sıkıntı vardır.

Bu bağlamda kamuda yöneticilerin kolayca görevden alınması, onları itaatkâr hâle getirmektedir. Bu durum ise doğruyu yapma ve âdil davranma yerine dalkavukluk yapmayı tercih edilir kılmaktadır. Üst düzey yöneticiler, görevlerinden kolayca ve sıkça alınmamalıdır. Aynı hükümette bakan değişikliği dahi bazen köklü bürokrat değişimini beraberinde getirmektedir. Elbette liyakat özelinde gerekli değişiklikler yapılmalıdır. Ancak, konu benim bürokratım ya da onun bürokratına indirgenirse tecrübe ve birikim heba edilmiş olur. Oturduğu koltuğa yük olmayan ve koltuğa güç veren yöneticilerin değiştirilmesi uzun vadede ciddi sorunlar oluşturacaktır. Osmanlı'da uzun süre görev yapan vezirlerin başarılı icraatları unutulmamalıdır. Buradan her bakanı idare etmeyi başaranlarla yaptığı işlerle kurumları şaha kaldıranlar birbirine karıştırılmamalıdır.

Sonuç olarak bu hastalıkların hiçbirisinin bize yakışmadığını ifade ederek böyle geldi ama böyle gitmez diyor ve kamu kesimindeki hastalıkların tedavisi için ciddi adımlar atılmasının zamanının geldiğini belirtmek istiyoruz. En azından küçük bir hastalıkta dahi doktor seçiminde gösterdiğimiz titizliği yönetici seçiminde de göstermek zorunda olduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Kimse uzman doktor varken pratisyen doktora gitmek istemez. Yoksa küçük bir hastalığa kanser teşhisi konularak kemoterapiye tabi tutulursunuz yada başlangıç seviyesindeki basit bir hastalığınız yanlış teşhis edildiği için ölümle karşı karşıya kalırsınız yada uzvunuzu kaybedersiniz.

Kamu yönetiminde kariyer, liyakat ve sadakat üçgeni

yönetiminde kariyer ilkesi

657 sayılı Kanun?un üç temel ilkesinden birisi olan kariyer, bu kanunda; devlet memurlarına, yaptıkları hizmetler için lüzumlu bilgilere ve yetişme şartlarına uygun şekilde, sınıfları içinde en yüksek derecelere kadar ilerleme imkanını sağlama kariyer olarak tanımlanmıştır. 657 sayılı Kanun?da kariyer ifadesi 6 yerde geçmektedir.

Fransızca ?carrière? kelimesinden gelen kariyer Türkçe sözlükte; ?Bir meslekte zaman ve çalışmayla elde edilen aşama, başarı ve uzmanlık? olarak açıklanmıştır.

Eğer bir organizasyonda çalışanlar, hangi pozisyonda olduğunu, tanımlanan performans ve görev için gerekli şartları sağladığında hangi pozisyonlara terfi edilebileceğini ve bu pozisyona gelebilmek için hangi hazırlıkların yapılması gerektiğini ve hangi donanımlara sahip olunması konusunda bilgi sahibi değilse bu organizasyonda problem var demektir. Yani bir organizasyonda yükselmenin şekli, zamanı ve yönteminde belirsizlik varsa o organizasyon ister kamu, isterse özel sektör olsun pimi çekilmiş bomba haline gelmiş demektir.

Kamu yönetiminde liyakat ilkesi

657 sayılı Kanun?un üç temel ilkesinden bir diğeri olan liyakat, bu kanunda; devlet kamu hizmetleri görevlerine girmeyi, sınıflar içinde ilerleme ve yükselmeyi, görevin sona erdirilmesini liyakat sistemine dayandırmak ve bu sistemin eşit imkanlarla uygulanmasında devlet memurlarını güvenliğe sahip kılmak olarak tanımlanmıştır. 657 sayılı Kanun?da liyakat ifadesi 3 yerde geçmektedir.

Arapça liyākat kelimesinden gelen liyakat Türkçe sözlükte; ?Bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk ve yaraşırlık durumu? olarak tanımlanmıştır.

Bir adayın tanımlanan işe ne kadar layık olduğunu belirleyerek seçim yapılırsa ve bunda da ne kadar isabet sağlanırsa hangi organizasyon olursa olsun başarı kaçınılmazdır. Aksi durumu izah etmeye dahi gerek yoktur.

Kamu yönetiminde sadakat ilkesi

657 sayılı Kanun?un üç temel ilkesi arasında sadakat yoktur. Sadakatla ilgili olarak 657 sayılı Kanun?da şu ifadeler yer almaktadır; Devlet memurları, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası?na ve kanunlarına sadakatla bağlı kalmak ve milletin hizmetinde Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını sadakatla uygulamak zorundadırlar.

Devlet memurları bu hususu ?Asli Devlet Memurluğuna? atandıktan sonra en geç bir ay içinde kurumlarınca düzenlenecek merasimle yetkili amirlerin huzurunda yapacakları yeminle belirtirler ve özlük dosyalarına konulacak aşağıdaki ?Yemin Belgesi?ni imzalayarak göreve başlarlar. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası?na, Atatürk İnkılap ve İlkelerine, Anayasa?da ifadesi bulunan Türk milliyetçiliğine sadakatla bağlı kalacağıma; Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını milletin hizmetinde olarak tarafsız ve eşitlik ilkelerine bağlı kalarak uygulayacağıma; Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyip, koruyup bunları geliştirmek için çalışacağıma; insan haklarına ve Anayasa?nın temel ilkelerine dayanan milli, demokratik, laik, bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti?ne karşı görev ve sorumluluklarını bilerek, bunları davranış halinde göstereceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim. 657 sayılı Kanun?da sadakat ifadesi 4 yerde geçmektedir.

Görüleceği üzere 657 sayılı Kanun?un sadakatten anladığı budur ve başka sadakatlere kapıları kapatmıştır.

Kamu yönetiminde kariyer, liyakat ve sadakat üçgeni nasıl işliyor?

Kamu yönetiminde kariyer, liyakat ve sadakat birbirinden ayrılmaz ve ayrılmaması gereken üçlüdür. Bunlar arasındaki dengesizlikler ciddi hastalık belirtisidir. Dolayısıyla bu üçlü arasındaki dengeye dikkat etmek gerekmektedir.

Bir örnekle liyakat ve sadakat arasındaki basit dengeyi izah edelim. Halk otobüsü için sınavla şoför alınacağını düşünelim. Devlete bütün benliğiyle sadık bir kişinin otobüs kullanmasında sıkıntı olduğunu düşünelim. Bu kişinin diğer adaylar arasından sadakati yüksek diye sınavı kazandırıldığını düşünelim. Şoförlüğe atanan bu kişinin yapacağı işin sonucunu tahmin etmekte zorlanabilir misiniz?

Komisyon üyelerinin otobüs kullanmayı bilmeyen bir kişinin bu işte liyakatli olup olmadığında tereddüt yaşadığını düşünebilir misiniz? Ya da üyelerden bazılarına göre bu kişi liyakatli bazılarına göre ise liyakatsiz diyebilir misiniz? Bu aday ittifakla ya otobüs kullanmayı biliyordur ya da bilmiyordur.

Özetle kamu personeli ve yönetici seçiminde en az otobüs şoförü seçiminde gösterdiğimiz hassasiyeti göstermek zorunda olduğumuzu bilmemiz gerekiyor. Aksi takdirde şoförün yapacağı hatanın bedeli çok sayıda kişinin hayatına mal olacaktır. Aynı yöntemi öğretmen seçimi için düşündüğünüzde, yanlış bir seçimin kaç çocuğun hayatına mal olacağını düşünebiliyor musunuz? Bu şekilde örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Hatır ve gönül işi ancak eşitler arasında yapılmadıkça kamu yönetimindeki sıkıntıların üstesinden gelemeyiz. Kaliteli kamu hizmeti ancak ve ancak liyakatli kamu personeli ve yönetici seçiminden geçmektedir.

Kamu yönetiminde liyakat mi yoksa sadakat mi?

Kamu yönetiminde başarılı yönetim için yönetici seçimi oldukça önemlidir. Yönetici seçiminde liyakat ve devlete sadakat ayrılmaz unsurlardır. Özel sektörde kalitesizliği yani liyakatsizliği kimse sırtında taşımaz. Çünkü, kalitesizlik ciddi bir yüktür ve eninde sonunda taşıyana ağır faturalar yükler. Ancak, kamuda fatura 80 milyona çıktığı için kimse çok fazla farkına varmıyor. Peki bir atamadaki sorun nasıl anlaşılır? Eğer bir atama sonrasında atama yapılan kurumda çalışanların çoğunluğu biz bu adama işleri nasıl izah edeceğiz diye bir düşünceye giriyorsa bu atamada sıkıntı vardır.

En azından küçük bir hastalıkta dahi doktor seçiminde gösterdiğimiz titizliği yönetici seçiminde de göstermek zorunda olduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Kimse uzman doktor varken pratisyen doktora gitmek istemez. Yoksa küçük bir hastalığa kanser teşhisi konularak kemoterapiye tabi tutulursunuz yada başlangıç seviyesindeki basit bir hastalığınız yanlış teşhis edildiği için ölümle karşı karşıya kalırsınız yada uzvunuzu kaybedersiniz.

Kaynak; Yeni Şafak, Ahmet Ünlü


kare kod
Memur
06 Temmuz 2020 15:08

ne yazarsanız yazın bildiklerini neyse yaparlar

denklemcözme, 4 yıl önce

ALINTI

Liyakatsiz atamalar ya da işportacı yöneticiler sorunu

Kamu ve özel sektörün çalışma saikleri oldukça farklıdır. Özel sektörde asla ve kat?a yapılmayacak bazı işler kamu kesiminde sıradan hale gelebilir. Özel sektörde işletmenin kapısından sokulmayacak birçok kişi kamuda vazgeçilmez hale gelebilmektedir. Bu yazımızda sistemi içten kemiren ve kokuşturan kamu yönetimindeki hastalıkları izah etmeye çalışacağız.

Niteliksiz yöneticilerin baştacı edilmesi

Kamudaki en temel sorunlardan birisi liyakatsiz atamalardır. Kamu yönetiminde liyakatin yerini işportacı yönetici tarzının aldığını bu köşede yazıp duruyoruz. Günümüzün devlet yapısını kemiren bu hastalığı Koçi Bey yıllar önce dile getirmişti. Liyakat yönetimin vazgeçme lüksünün olamayacağı en temel ilkesidir. Nitekim 657 sayılı Kanun?un üç temel ilkesinden birisi de liyakattir. Ancak, devlet yönetimindeki en temel unsur olan liyakat giderek istisna haline gelmeye başlamıştır. Herkesin ısrarla liyakat demesine rağmen bu ilkenin niçin bu kadar yerlerde süründüğünün analizinin yapılması gerekmektedir.

Özellikle işportacı yönetici atamalarıyla yönetimde liyakat giderek büyük darbe almaya başlamıştır. Bir kurumun başına getirdiğiniz liyakatli bir yönetici, kurumu zirveye taşırken liyakatsiz bir yönetici ise oluşan birikimi yerle bir edebilmektedir. Maalesef bu tür yöneticilerin arttığını üzülerek gözlemliyoruz. İşte burada sorulması gereken en temel soru, atama yapılan kurum benim işletmem olsaydı hatıra binaen bu atamayı yapar mıydım? Yada böyle bir atama büyük holdinglerde olsaydı sonucu nasıl olurdu? Sorumluluk sahibi her kişinin sorgu günü gelmeden kendine bu soruyu sorması gerekiyor.

Doğruları söyleyen bürokratlar giderek azalıyor

Tepe yöneticilerindeki nitelik zafiyeti her geçen gün bürokrasi kazanını kaynatıyor. Zayıf idareciler genel olarak kendilerine rakip olamayacaklarla çalışma eğilimine giriyor ve niteliklileri harcama yöntemi geliştiriyorlar. Maalesef haklı gerekçelerle itiraz eden bir amirin, yerini muhafaza etme şansı çok zayıflamıştır. Bunlardan boşalan meydanın yağcı ve dalkavuklara kalması ise kaçınılmaz hale gelmiştir. Yani, doğru yanlış demeden her talimatı yerine getirenler yerlerini muhafaza ederken, işini layıkıyla yerine getirmeye çalışanlar diken üstünde olmaktadırlar. Bunun sonucunda kural tanımayan bir idare anlayışı ortaya çıkmaktadır. İşi bilenler ve kısa vadeli çözümlerden ziyade uzun vadeli ve kalıcı çözümler getirmeye çalışanlar adeta takoz muamelesi görmektedirler. Hele hele maaşından başka geliri olmayan bir idarecinin görevine veya idareciliğine son verilme şıkkı karşısında doğruları savunması giderek zorlaşmaktadır. Doğruları söyleyenler ve doğru çözüm üretmeye çalışanlar sürekli can sıkan adam oluyor ve ?ne olursa yaparım abiciler? alan kazanıyor. Bir müddet sonrada suç ortağı çoğaldığı için bu tür kişilere dokunulamıyor.

Kamuda oturduğu koltuğa yük olanlar sorunu

Özel sektörde kalitesizliği kimse sırtında taşımaz. Çünkü, kalitesizlik ciddi bir yüktür ve eninde sonunda taşıyana ağır fatura yükler. Ancak, kamuda fatura 80 milyona çıktığı için kimse çok fazla farkına varmıyor. Peki bir atamadaki sorun nasıl anlaşılır? Eğer bir atama sonrasında atama yapılan kurumda çalışanların çoğunluğu biz bu adama işleri nasıl izah edeceğiz diye bir düşünceye giriyorsa bu atamada sıkıntı vardır.

Bu bağlamda kamuda yöneticilerin kolayca görevden alınması, onları itaatkâr hâle getirmektedir. Bu durum ise doğruyu yapma ve âdil davranma yerine dalkavukluk yapmayı tercih edilir kılmaktadır. Üst düzey yöneticiler, görevlerinden kolayca ve sıkça alınmamalıdır. Aynı hükümette bakan değişikliği dahi bazen köklü bürokrat değişimini beraberinde getirmektedir. Elbette liyakat özelinde gerekli değişiklikler yapılmalıdır. Ancak, konu benim bürokratım ya da onun bürokratına indirgenirse tecrübe ve birikim heba edilmiş olur. Oturduğu koltuğa yük olmayan ve koltuğa güç veren yöneticilerin değiştirilmesi uzun vadede ciddi sorunlar oluşturacaktır. Osmanlı'da uzun süre görev yapan vezirlerin başarılı icraatları unutulmamalıdır. Buradan her bakanı idare etmeyi başaranlarla yaptığı işlerle kurumları şaha kaldıranlar birbirine karıştırılmamalıdır.

Sonuç olarak bu hastalıkların hiçbirisinin bize yakışmadığını ifade ederek böyle geldi ama böyle gitmez diyor ve kamu kesimindeki hastalıkların tedavisi için ciddi adımlar atılmasının zamanının geldiğini belirtmek istiyoruz. En azından küçük bir hastalıkta dahi doktor seçiminde gösterdiğimiz titizliği yönetici seçiminde de göstermek zorunda olduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Kimse uzman doktor varken pratisyen doktora gitmek istemez. Yoksa küçük bir hastalığa kanser teşhisi konularak kemoterapiye tabi tutulursunuz yada başlangıç seviyesindeki basit bir hastalığınız yanlış teşhis edildiği için ölümle karşı karşıya kalırsınız yada uzvunuzu kaybedersiniz.

Kamu yönetiminde kariyer, liyakat ve sadakat üçgeni

yönetiminde kariyer ilkesi

657 sayılı Kanun?un üç temel ilkesinden birisi olan kariyer, bu kanunda; devlet memurlarına, yaptıkları hizmetler için lüzumlu bilgilere ve yetişme şartlarına uygun şekilde, sınıfları içinde en yüksek derecelere kadar ilerleme imkanını sağlama kariyer olarak tanımlanmıştır. 657 sayılı Kanun?da kariyer ifadesi 6 yerde geçmektedir.

Fransızca ?carrière? kelimesinden gelen kariyer Türkçe sözlükte; ?Bir meslekte zaman ve çalışmayla elde edilen aşama, başarı ve uzmanlık? olarak açıklanmıştır.

Eğer bir organizasyonda çalışanlar, hangi pozisyonda olduğunu, tanımlanan performans ve görev için gerekli şartları sağladığında hangi pozisyonlara terfi edilebileceğini ve bu pozisyona gelebilmek için hangi hazırlıkların yapılması gerektiğini ve hangi donanımlara sahip olunması konusunda bilgi sahibi değilse bu organizasyonda problem var demektir. Yani bir organizasyonda yükselmenin şekli, zamanı ve yönteminde belirsizlik varsa o organizasyon ister kamu, isterse özel sektör olsun pimi çekilmiş bomba haline gelmiş demektir.

Kamu yönetiminde liyakat ilkesi

657 sayılı Kanun?un üç temel ilkesinden bir diğeri olan liyakat, bu kanunda; devlet kamu hizmetleri görevlerine girmeyi, sınıflar içinde ilerleme ve yükselmeyi, görevin sona erdirilmesini liyakat sistemine dayandırmak ve bu sistemin eşit imkanlarla uygulanmasında devlet memurlarını güvenliğe sahip kılmak olarak tanımlanmıştır. 657 sayılı Kanun?da liyakat ifadesi 3 yerde geçmektedir.

Arapça liyākat kelimesinden gelen liyakat Türkçe sözlükte; ?Bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk ve yaraşırlık durumu? olarak tanımlanmıştır.

Bir adayın tanımlanan işe ne kadar layık olduğunu belirleyerek seçim yapılırsa ve bunda da ne kadar isabet sağlanırsa hangi organizasyon olursa olsun başarı kaçınılmazdır. Aksi durumu izah etmeye dahi gerek yoktur.

Kamu yönetiminde sadakat ilkesi

657 sayılı Kanun?un üç temel ilkesi arasında sadakat yoktur. Sadakatla ilgili olarak 657 sayılı Kanun?da şu ifadeler yer almaktadır; Devlet memurları, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası?na ve kanunlarına sadakatla bağlı kalmak ve milletin hizmetinde Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını sadakatla uygulamak zorundadırlar.

Devlet memurları bu hususu ?Asli Devlet Memurluğuna? atandıktan sonra en geç bir ay içinde kurumlarınca düzenlenecek merasimle yetkili amirlerin huzurunda yapacakları yeminle belirtirler ve özlük dosyalarına konulacak aşağıdaki ?Yemin Belgesi?ni imzalayarak göreve başlarlar. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası?na, Atatürk İnkılap ve İlkelerine, Anayasa?da ifadesi bulunan Türk milliyetçiliğine sadakatla bağlı kalacağıma; Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını milletin hizmetinde olarak tarafsız ve eşitlik ilkelerine bağlı kalarak uygulayacağıma; Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyip, koruyup bunları geliştirmek için çalışacağıma; insan haklarına ve Anayasa?nın temel ilkelerine dayanan milli, demokratik, laik, bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti?ne karşı görev ve sorumluluklarını bilerek, bunları davranış halinde göstereceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim. 657 sayılı Kanun?da sadakat ifadesi 4 yerde geçmektedir.

Görüleceği üzere 657 sayılı Kanun?un sadakatten anladığı budur ve başka sadakatlere kapıları kapatmıştır.

Kamu yönetiminde kariyer, liyakat ve sadakat üçgeni nasıl işliyor?

Kamu yönetiminde kariyer, liyakat ve sadakat birbirinden ayrılmaz ve ayrılmaması gereken üçlüdür. Bunlar arasındaki dengesizlikler ciddi hastalık belirtisidir. Dolayısıyla bu üçlü arasındaki dengeye dikkat etmek gerekmektedir.

Bir örnekle liyakat ve sadakat arasındaki basit dengeyi izah edelim. Halk otobüsü için sınavla şoför alınacağını düşünelim. Devlete bütün benliğiyle sadık bir kişinin otobüs kullanmasında sıkıntı olduğunu düşünelim. Bu kişinin diğer adaylar arasından sadakati yüksek diye sınavı kazandırıldığını düşünelim. Şoförlüğe atanan bu kişinin yapacağı işin sonucunu tahmin etmekte zorlanabilir misiniz?

Komisyon üyelerinin otobüs kullanmayı bilmeyen bir kişinin bu işte liyakatli olup olmadığında tereddüt yaşadığını düşünebilir misiniz? Ya da üyelerden bazılarına göre bu kişi liyakatli bazılarına göre ise liyakatsiz diyebilir misiniz? Bu aday ittifakla ya otobüs kullanmayı biliyordur ya da bilmiyordur.

Özetle kamu personeli ve yönetici seçiminde en az otobüs şoförü seçiminde gösterdiğimiz hassasiyeti göstermek zorunda olduğumuzu bilmemiz gerekiyor. Aksi takdirde şoförün yapacağı hatanın bedeli çok sayıda kişinin hayatına mal olacaktır. Aynı yöntemi öğretmen seçimi için düşündüğünüzde, yanlış bir seçimin kaç çocuğun hayatına mal olacağını düşünebiliyor musunuz? Bu şekilde örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Hatır ve gönül işi ancak eşitler arasında yapılmadıkça kamu yönetimindeki sıkıntıların üstesinden gelemeyiz. Kaliteli kamu hizmeti ancak ve ancak liyakatli kamu personeli ve yönetici seçiminden geçmektedir.

Kamu yönetiminde liyakat mi yoksa sadakat mi?

Kamu yönetiminde başarılı yönetim için yönetici seçimi oldukça önemlidir. Yönetici seçiminde liyakat ve devlete sadakat ayrılmaz unsurlardır. Özel sektörde kalitesizliği yani liyakatsizliği kimse sırtında taşımaz. Çünkü, kalitesizlik ciddi bir yüktür ve eninde sonunda taşıyana ağır faturalar yükler. Ancak, kamuda fatura 80 milyona çıktığı için kimse çok fazla farkına varmıyor. Peki bir atamadaki sorun nasıl anlaşılır? Eğer bir atama sonrasında atama yapılan kurumda çalışanların çoğunluğu biz bu adama işleri nasıl izah edeceğiz diye bir düşünceye giriyorsa bu atamada sıkıntı vardır.

En azından küçük bir hastalıkta dahi doktor seçiminde gösterdiğimiz titizliği yönetici seçiminde de göstermek zorunda olduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Kimse uzman doktor varken pratisyen doktora gitmek istemez. Yoksa küçük bir hastalığa kanser teşhisi konularak kemoterapiye tabi tutulursunuz yada başlangıç seviyesindeki basit bir hastalığınız yanlış teşhis edildiği için ölümle karşı karşıya kalırsınız yada uzvunuzu kaybedersiniz.

Kaynak; Yeni Şafak, Ahmet Ünlü


goblin88
Memur
06 Temmuz 2020 18:35

neyle ilgili şikayetçi oldunuz ve kabul etmediler?


Bahttsızzz
Aday Memur
16 Haziran 2023 05:10

Sonuç ne oldu bir de özele bakar mısın


Umut0621
Genel Müdür
26 Haziran 2023 19:57

Allah yardımcınız olsu
Toplam 11 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi