Sus ihtarıyla koptu tufanı kalemin...ki yine bir bahar sabahıyla kesmişti bileklerini de hükmü kalmamıştı şiirlerinin...Şimdi gözlerimde iki yüz dinarlık hürriyet, dudaklarımda köy kavruğu bin bir kelam...ayaklarımsa yolundan emin mi emin...Bilmediğimi biliyorum nihayetini aşkın...ama kesin olan şu ki ortak paydası sadece acı...sonrası mı? Tırnakları zehirli hüzün hançeri ve o zehrin ayırdığı güller...bir yanda kırmızı, sarı, pembe...Diğer yanda maviler...ve her hâlükârda dikeninden mustarip ama yine de minnettar...
Rabbe merdiven sayısız zikirlerle, kaleme peleseng ,akla zarar, akla intihar...ve her daim İkbalin zapt u raptına esas duruş...akla ne mi oldu? Ne olursa olsun önemi yok...Deliye akıl ne gerek...ki deli olduğunu inkarsa en arsız mahareti; gerisi laf u güzaf...belgesiz ,bilgisiz ve şuursuz girmek bir kavgaya ve de tüm matematik, fizik, geometri formüllerini hiçe sayarak...ne tatlıdır acısı kahramanlığın...ne keskin bir kurtuluş ve ne kutlu bir mahvoluş. Ve mavi güller....Sükût olsa gerek ahde vedası gülün dikenine...skolastik bir bahçenin kapı aralığından içeri girmek için bekleyen demokrasiye kaçamak bir bakış;hasretle,kiskanclikla ve korkarak...: Niye mi? Ahşap taburelerin üstüne basarak çıkılan koltuğa alışmışlık ve bu alişmışlığın beyindeki hücresel tahakkümü...en vazgeçilmezi de tahakkümüne razı oluş...Ya Gönül...gönlümüz ne durumda...Kimi koltuk sever Ceylan derisinden kimi ahşap tabureleri...zira kırılır ama eğilmez....İşte ben bu dünyanın verniklenmis, oymalı ve çürüme ihtimali olamayan ahşap taburelerini sevdim en çok...Bayrak asmak için, en önde sergilenen oyunları izlemek için ve en yükseğe yerleştirilenleri geri indirmek için üstüne basılan tabureleri....Şimdi dünya o taburelerin üstüne çıktı ve bekliyor....Ya Nasip Ya Kısmet....
ELİFMİKTARI(Şehbal)
Sus ihtarıyla koptu tufanı kalemin...ki yine bir bahar sabahıyla kesmişti bileklerini de hükmü kalmamıştı şiirlerinin...Şimdi gözlerimde iki yüz dinarlık hürriyet, dudaklarımda köy kavruğu bin bir kelam...ayaklarımsa yolundan emin mi emin...Bilmediğimi biliyorum nihayetini aşkın...ama kesin olan şu ki ortak paydası sadece acı...sonrası mı? Tırnakları zehirli hüzün hançeri ve o zehrin ayırdığı güller...bir yanda kırmızı, sarı, pembe...Diğer yanda maviler...ve her hâlükârda dikeninden mustarip ama yine de minnettar...
Rabbe merdiven sayısız zikirlerle, kaleme peleseng ,akla zarar, akla intihar...ve her daim İkbalin zapt u raptına esas duruş...akla ne mi oldu? Ne olursa olsun önemi yok...Deliye akıl ne gerek...ki deli olduğunu inkarsa en arsız mahareti; gerisi laf u güzaf...belgesiz ,bilgisiz ve şuursuz girmek bir kavgaya ve de tüm matematik, fizik, geometri formüllerini hiçe sayarak...ne tatlıdır acısı kahramanlığın...ne keskin bir kurtuluş ve ne kutlu bir mahvoluş. Ve mavi güller....Sükût olsa gerek ahde vedası gülün dikenine...skolastik bir bahçenin kapı aralığından içeri girmek için bekleyen demokrasiye kaçamak bir bakış;hasretle,kiskanclikla ve korkarak...: Niye mi? Ahşap taburelerin üstüne basarak çıkılan koltuğa alışmışlık ve bu alişmışlığın beyindeki hücresel tahakkümü...en vazgeçilmezi de tahakkümüne razı oluş...Ya Gönül...gönlümüz ne durumda...Kimi koltuk sever Ceylan derisinden kimi ahşap tabureleri...zira kırılır ama eğilmez....İşte ben bu dünyanın verniklenmis, oymalı ve çürüme ihtimali olamayan ahşap taburelerini sevdim en çok...Bayrak asmak için, en önde sergilenen oyunları izlemek için ve en yükseğe yerleştirilenleri geri indirmek için üstüne basılan tabureleri....Şimdi dünya o taburelerin üstüne çıktı ve bekliyor....Ya Nasip Ya Kısmet....
ELİFMİKTARI(Şehbal)