Hayatta sıradanlaşmayan ne var ki!?.
Doğduğumuz an, istenmeyen çocuk olsak bile, ailemiz için sıradışıyız, farklı ya da özeliz... Fakat bir süre sonra varlığımız ve hatta tepkilerimiz bile sıradanlaşır... İlk göz takibimiz, yanımıza geleni göz hapsine alışımız, ayrıldığında anlayışımız/ağlayışımız, sıradanlaşır bir süre sonra...
Emekleme çabalarımız, şaşkın ördek gibi paytak paytak yürürken kendimize bakışımız bile sıradanlaşır... İlk söylenen sözcük dahi özelliğini yitirir, arkasından gelen yeni sözcüklerle...
Okula ilk başladığımız gün, kurdele ile eve dönüşümüz... Okuma yarışında girdiğimiz derece...
Hayatımız sıradanlaşırken, o sıradanlaşmaya alışanların sayısı da sıradanlaşır... Önce annemiz, sonra babamız, sonra diğerleri, sonra biz, sonra öğretmenimiz/öğretmenlerimiz...
Sonra büyürüz, hayallerimiz de büyür...
En sıradışı üniversiteyi kazanamasak da, en sıradışı öğrenci olacağımızın sözünü veririz kendimize...
Her gün bir öncekinden farklı olacak deriz... Bir gün kitapçıda geçtiyse diğeri kafede olmalı... Bir diğeri sinemaysa sonrası, konser... Bir sonraki gün öğrenci bütçesiyle en yakın ildeki arkadaş ziyaret edilmeli, en habersizinden...
Bir yerde eylem varmış, hemen otobüse atlayıp İstanbul sokları bekle ben geliyorum denmeli... Eylem yürektedir, otobüs yalnızca o yürek seferi için adı gibi vasıta görevi görmeli... Herkes eylemden yorgun düşüp otobüse kendini attığı vakit, bu sıradanlıktan sıyrıldığını düşünenler, çaktırmadan arka kapıdan binmeli...
Peki ya sonra; vize sabahları, finaller ve yine, yeniden aynı şeyler... Bunlar da mı sıradanlaştı ne!?.
Olsun, daha öğretmen, doktor, mühendis, avukat filan olmadık... Bir olalım da o zaman görsünler bizi!..
Öğrenciler çok istediği halde, eğer beden eğitimi öğretmeni değilse kaç öğretmen baharda, bahçede bir ders yaptı?..
Kaç mühendis, adalet sarayı projesi çizerken, bu güne kadar ki çizimler hep simetrikti, bu sefer de asimetrik olsun diye aklından geçirebildi?..
Kaç avukat her ne sebeple olursa olsun gerçeği tüm yalınlığı ile dile getirme cesareti gösterdi?..
Hayatımız sıradanlık üzerine kurulu... Hatta bu sıradanlıkta sıra dışı bir şeyler olsa, hayatımızda bir tuhaflık olduğunu ve hatta güvende olmadığımızı hissettiğimiz olurken, evlilikte bir şeylerin sıradanlaşması neden rahatsız eder ki!?.
Ne yani, adam her gün çıkma mı teklif edecek? Her gün bir önceki günden daha büyük bir tek taşla mı gelecek? Yılda bir kez olan evlilik yıl dönümünü haftada bir mi indirecek? Her akşam bir demet çiçekle gels, bu çok mu sıra dışı olacak?
Hem neden bu tarz şeyler sadece erkeklerden bekleniyor ki diye soracaktım ama bu sorunun daha önce sorulduğunu hissettim birden. (Bundan sonrası da kapitalizmin sahasına giriyor ki, henüz o sahada gol yemekten, gol atmaya fırsat bulamadık. Devamı için bknz.; Kapitalizm Sağlığa Zararlıdır)
Hayatta sıradanlaşmayan ne var ki!?.
Doğduğumuz an, istenmeyen çocuk olsak bile, ailemiz için sıradışıyız, farklı ya da özeliz... Fakat bir süre sonra varlığımız ve hatta tepkilerimiz bile sıradanlaşır... İlk göz takibimiz, yanımıza geleni göz hapsine alışımız, ayrıldığında anlayışımız/ağlayışımız, sıradanlaşır bir süre sonra...
Emekleme çabalarımız, şaşkın ördek gibi paytak paytak yürürken kendimize bakışımız bile sıradanlaşır... İlk söylenen sözcük dahi özelliğini yitirir, arkasından gelen yeni sözcüklerle...
Okula ilk başladığımız gün, kurdele ile eve dönüşümüz... Okuma yarışında girdiğimiz derece...
Hayatımız sıradanlaşırken, o sıradanlaşmaya alışanların sayısı da sıradanlaşır... Önce annemiz, sonra babamız, sonra diğerleri, sonra biz, sonra öğretmenimiz/öğretmenlerimiz...
Sonra büyürüz, hayallerimiz de büyür...
En sıradışı üniversiteyi kazanamasak da, en sıradışı öğrenci olacağımızın sözünü veririz kendimize...
Her gün bir öncekinden farklı olacak deriz... Bir gün kitapçıda geçtiyse diğeri kafede olmalı... Bir diğeri sinemaysa sonrası, konser... Bir sonraki gün öğrenci bütçesiyle en yakın ildeki arkadaş ziyaret edilmeli, en habersizinden...
Bir yerde eylem varmış, hemen otobüse atlayıp İstanbul sokları bekle ben geliyorum denmeli... Eylem yürektedir, otobüs yalnızca o yürek seferi için adı gibi vasıta görevi görmeli... Herkes eylemden yorgun düşüp otobüse kendini attığı vakit, bu sıradanlıktan sıyrıldığını düşünenler, çaktırmadan arka kapıdan binmeli...
Peki ya sonra; vize sabahları, finaller ve yine, yeniden aynı şeyler... Bunlar da mı sıradanlaştı ne!?.
Olsun, daha öğretmen, doktor, mühendis, avukat filan olmadık... Bir olalım da o zaman görsünler bizi!..
Öğrenciler çok istediği halde, eğer beden eğitimi öğretmeni değilse kaç öğretmen baharda, bahçede bir ders yaptı?..
Kaç mühendis, adalet sarayı projesi çizerken, bu güne kadar ki çizimler hep simetrikti, bu sefer de asimetrik olsun diye aklından geçirebildi?..
Kaç avukat her ne sebeple olursa olsun gerçeği tüm yalınlığı ile dile getirme cesareti gösterdi?..
Hayatımız sıradanlık üzerine kurulu... Hatta bu sıradanlıkta sıra dışı bir şeyler olsa, hayatımızda bir tuhaflık olduğunu ve hatta güvende olmadığımızı hissettiğimiz olurken, evlilikte bir şeylerin sıradanlaşması neden rahatsız eder ki!?.
Ne yani, adam her gün çıkma mı teklif edecek? Her gün bir önceki günden daha büyük bir tek taşla mı gelecek? Yılda bir kez olan evlilik yıl dönümünü haftada bir mi indirecek? Her akşam bir demet çiçekle gels, bu çok mu sıra dışı olacak?
Hem neden bu tarz şeyler sadece erkeklerden bekleniyor ki diye soracaktım ama bu sorunun daha önce sorulduğunu hissettim birden. (Bundan sonrası da kapitalizmin sahasına giriyor ki, henüz o sahada gol yemekten, gol atmaya fırsat bulamadık. Devamı için bknz.; Kapitalizm Sağlığa Zararlıdır)