İlk 2000'le bölümümü kazanmış ve olağanüstü bir aksilik olmazsa atanacak birisi olarak şunu söylemek istiyorum ki bu durum ne yazık ki puanlarla ilgili olmuyor. Sınavlar da bir sektör ne yazık ki, 'KPSS biti' olarak adlandırdığım bir kitle var, bu kişiler, amacı KPSS üzerinden fenomen olmak olan 'öğretmenimsi' kişileri ünlü yapmakla kalmıyor; bütün hayatını KPSS ezberi üzerine kuruyor. Bu kişilerin de takdir edersiniz ki ne kaliteli bir okuma zevki var, ne de hayata, öğretmenlik mesleğine olan tutkuları.
Twitter'da sayın bakan güzel bir tweet atıyor mesela. Altına acındırıcı yorumlar. Yok ailelerimiz ayrı vs vs. Şimdi İstanbul Beşiktaş'ta ortalama bir yerde eşiniz çalışıyorsa özel sektörde, siz bunu isteyemezsiniz. Çünkü evlenip çocuk sahibi olmamış bir 30 yaşında hanımefendiyi düşünelim, onun suçu ne? Ailesi yok mu onun? Sevdikleri yok mu? Eğer bir çift birlikte görev yapacaksa onların eş durumu olması hakkıdır ve bu da halihazırda mevcut zaten.
Bir diğer kısım da en son türeyen 2017'liler. Bakanlık minimal düzeydeki haksızlıkların giderilmesi için 2017 puanı kaliteli olan kişilere de atama şansı sunmak için önümüzdeki atamaya onları dahil etti. Örneğin 83-84 civarı olan edebiyatçı, tarihçi vs bu tip ataması fazla olmayan kişiler için bu doğal bir hak. Ama bunu "ben atanayım da gerisi önemli değil" kafasıyla yorumlayıp 10.000 atama yapılsın, yok "biz ücretli öğretmeniz bize 3000 artı atama yapılsın" gibi absürt söylemlerle manipüle eden bir 'öğretmen' kitlesi var. Bir yanda da 60-65 puanla atanmış din kültürü, PDR öğretmenleri... (PDR'ci de değilim ama şu an sınava çalışan PDR adaylarına haksızlık yapılmış oluyor bu bağlamda düşünüldüğünde)
Eğer kaliteli bir üniversite 'kültürü' oluşturamazsanız, sınav üzerine bir başarı ölçütü koymak durumunda kalırsınız. Bu da fiyasko olacağı için twitter köşelerinde 'ağlayan' büyük bir kitle ile sınav stresi yaşayıp emeğinin karşılığını almaya çalışan öğretmen kitlelerini oluşturursunuz. Bunları düşünmekten de insanların kaliteyi düşünecek zamanı gelmez ne yazık ki...
İlk 2000'le bölümümü kazanmış ve olağanüstü bir aksilik olmazsa atanacak birisi olarak şunu söylemek istiyorum ki bu durum ne yazık ki puanlarla ilgili olmuyor. Sınavlar da bir sektör ne yazık ki, 'KPSS biti' olarak adlandırdığım bir kitle var, bu kişiler, amacı KPSS üzerinden fenomen olmak olan 'öğretmenimsi' kişileri ünlü yapmakla kalmıyor; bütün hayatını KPSS ezberi üzerine kuruyor. Bu kişilerin de takdir edersiniz ki ne kaliteli bir okuma zevki var, ne de hayata, öğretmenlik mesleğine olan tutkuları.
Twitter'da sayın bakan güzel bir tweet atıyor mesela. Altına acındırıcı yorumlar. Yok ailelerimiz ayrı vs vs. Şimdi İstanbul Beşiktaş'ta ortalama bir yerde eşiniz çalışıyorsa özel sektörde, siz bunu isteyemezsiniz. Çünkü evlenip çocuk sahibi olmamış bir 30 yaşında hanımefendiyi düşünelim, onun suçu ne? Ailesi yok mu onun? Sevdikleri yok mu? Eğer bir çift birlikte görev yapacaksa onların eş durumu olması hakkıdır ve bu da halihazırda mevcut zaten.
Bir diğer kısım da en son türeyen 2017'liler. Bakanlık minimal düzeydeki haksızlıkların giderilmesi için 2017 puanı kaliteli olan kişilere de atama şansı sunmak için önümüzdeki atamaya onları dahil etti. Örneğin 83-84 civarı olan edebiyatçı, tarihçi vs bu tip ataması fazla olmayan kişiler için bu doğal bir hak. Ama bunu "ben atanayım da gerisi önemli değil" kafasıyla yorumlayıp 10.000 atama yapılsın, yok "biz ücretli öğretmeniz bize 3000 artı atama yapılsın" gibi absürt söylemlerle manipüle eden bir 'öğretmen' kitlesi var. Bir yanda da 60-65 puanla atanmış din kültürü, PDR öğretmenleri... (PDR'ci de değilim ama şu an sınava çalışan PDR adaylarına haksızlık yapılmış oluyor bu bağlamda düşünüldüğünde)
Eğer kaliteli bir üniversite 'kültürü' oluşturamazsanız, sınav üzerine bir başarı ölçütü koymak durumunda kalırsınız. Bu da fiyasko olacağı için twitter köşelerinde 'ağlayan' büyük bir kitle ile sınav stresi yaşayıp emeğinin karşılığını almaya çalışan öğretmen kitlelerini oluşturursunuz. Bunları düşünmekten de insanların kaliteyi düşünecek zamanı gelmez ne yazık ki...