Yabancı dil tazminatı ödenmesine ilişkin düzenlemeyi kıyasen akademik unvanların kazanılmasında aranan asgari yabancı dil puanı şartına uygulayamayız maalesef.
Yabancı dil yetkinliği akademik kariyerde elbette önemli, alanınızla ilgili uluslararası literatürü takip edip bilgilerinizi güncellemek için gerekli de. Ancak bunun için optimum bir dil puanı belirlemek zor. Ülkemizdeki merkezi yabancı dil sınavlarının soru tasarımı yabancı dil yetkinliğini ölçmeye ne kadar müsait tartışılır. Bu bağlamda çözüm için optimum bir puan belirlenmesi mümkün değil. Kaldı ki disiplinlere göre yetkinlik puanı farklılık arzedebilir. Örneğin bazı branşları hariç tutulduğunda yerel nitelikli hukuk alanında yabancı dil yetkinliği için aranan puan ile mühendislik/temel bilimler/tıp gibi evrensel nitelikli alanlar için aranan puan aynı olmaması gerekir. Ancak burada da hangi puan ilgili disiplin için gerekli/yeterli sorusuna objektif bir cevap vermek zor.
Yabancı dil yetkinliği bilimsel kaygılar ve akademik gereklilikten ziyade bir tahakküm ve üstünlük göstergesi olarak algılanıyor. Yani bir tür yabancı dil fetişizmi egemen akademyada. Yabancı dil yetkinliği alanınızdaki yetkinliğe karine teşkil etmez. Gerçekten kendi alanında oldukça yetkin olmakla birlikte, yabancı dil puanı düşük olan pek çok akademisyen var.
Burada sorulması gereken temel soru şu olsa gerek: Bilim disiplinleri bakımından yabancı dil yetkinliğinin o alandaki bilgi-beceri-yetkinliğe katkısı ne kadardır? Ya da bir akademisyenin alanındaki yetkinliği ile yabancı dil yetkinliği arasında korelasyon kurulması her durumda bilimsel açıdan doğru mudur?
Bu konunun bilimsel gereklilik ve objektivite bağlamında YÖK/ÜAK/Üniversite düzeyinde ele alınmadığı kanaatindeyim.
Aslında temel sorun şu: Bu ülkede akademik unvanların kazanılmasında ve akademik atama/yükseltmelerde "KÖPRÜYÜ GEÇMİŞLİK" psikolojisi egemendir. Getirilen koşulların gerekliliği ve seviyesi konusundaki görüşünüz ve bakış açınız köprünün hangi tarafında olduğunuza göre değişir. Köprüyü geçenler, geride bıraktıkları taraftakilerle empati kurmak yerine geçtikleri tarafın mütahakküm bakış açısına kendilerini kaptırıverir, diğer tarafta gerekli mi? diye sorguladıkları her koşulu köprüden geçtikten sonra zorunlu olarak görmeye başlar.
Biz çektik/yandık, siz de çekin/yanın söylemine mahkum bir süreçtir. akademik kariyer süreci. Halbuki çekmeye/yanmaya gerek var mıdır ya da daha az çekme/yanma yeterli olmaz mı sorgulaması yapılarak çözüm üretmek gerekir. Ancak bu konuda ne YÖK, ne ÜAK, ne de Üniversiteler bilimsel gereklilikler penceresinden bakar.
Akademik unvanlar yükseldikçe daha aşağıdaki unvanlar için daha zor/yüksek koşulların gerekliliği inancı kuşatıverir unvan sahibini. Onlara göre Cennete gitmek için mutlaka sırat köprüsünden geçmek gerekir. Halbuki sırattan ahirette değil, bu dünyada geçilir.
Ülkemizde çok az istisna dışında uluslararası ölçekte entellektüel/bilim adamı yetişememesinin nedeni yabancı dil yetkinliğine bağlanamaz. Sorun daha derinlerde ve bütüncül bir bakışla çözüme muhtaç. Görünen o ki günah keçisi olarak yabancı dil yetkinliği seçilmiş.
Not: Ortaöğretim ve yükseköğretimde yetersiz yabancı dil öğrenimi sonrasında bireysel çalışması sayesinde KPDS sınavından 94 dil puanı almış birisi olarak yabancı dil yetkinliğimi halen yetersiz görüyorum, ancak bu durumun akademik bilgi-beceri-yetkinliğime sirayet etmesine izin vermiyorum.
Yabancı dil tazminatı ödenmesine ilişkin düzenlemeyi kıyasen akademik unvanların kazanılmasında aranan asgari yabancı dil puanı şartına uygulayamayız maalesef.
Yabancı dil yetkinliği akademik kariyerde elbette önemli, alanınızla ilgili uluslararası literatürü takip edip bilgilerinizi güncellemek için gerekli de. Ancak bunun için optimum bir dil puanı belirlemek zor. Ülkemizdeki merkezi yabancı dil sınavlarının soru tasarımı yabancı dil yetkinliğini ölçmeye ne kadar müsait tartışılır. Bu bağlamda çözüm için optimum bir puan belirlenmesi mümkün değil. Kaldı ki disiplinlere göre yetkinlik puanı farklılık arzedebilir. Örneğin bazı branşları hariç tutulduğunda yerel nitelikli hukuk alanında yabancı dil yetkinliği için aranan puan ile mühendislik/temel bilimler/tıp gibi evrensel nitelikli alanlar için aranan puan aynı olmaması gerekir. Ancak burada da hangi puan ilgili disiplin için gerekli/yeterli sorusuna objektif bir cevap vermek zor.
Yabancı dil yetkinliği bilimsel kaygılar ve akademik gereklilikten ziyade bir tahakküm ve üstünlük göstergesi olarak algılanıyor. Yani bir tür yabancı dil fetişizmi egemen akademyada. Yabancı dil yetkinliği alanınızdaki yetkinliğe karine teşkil etmez. Gerçekten kendi alanında oldukça yetkin olmakla birlikte, yabancı dil puanı düşük olan pek çok akademisyen var.
Burada sorulması gereken temel soru şu olsa gerek: Bilim disiplinleri bakımından yabancı dil yetkinliğinin o alandaki bilgi-beceri-yetkinliğe katkısı ne kadardır? Ya da bir akademisyenin alanındaki yetkinliği ile yabancı dil yetkinliği arasında korelasyon kurulması her durumda bilimsel açıdan doğru mudur?
Bu konunun bilimsel gereklilik ve objektivite bağlamında YÖK/ÜAK/Üniversite düzeyinde ele alınmadığı kanaatindeyim.
Aslında temel sorun şu: Bu ülkede akademik unvanların kazanılmasında ve akademik atama/yükseltmelerde "KÖPRÜYÜ GEÇMİŞLİK" psikolojisi egemendir. Getirilen koşulların gerekliliği ve seviyesi konusundaki görüşünüz ve bakış açınız köprünün hangi tarafında olduğunuza göre değişir. Köprüyü geçenler, geride bıraktıkları taraftakilerle empati kurmak yerine geçtikleri tarafın mütahakküm bakış açısına kendilerini kaptırıverir, diğer tarafta gerekli mi? diye sorguladıkları her koşulu köprüden geçtikten sonra zorunlu olarak görmeye başlar.
Biz çektik/yandık, siz de çekin/yanın söylemine mahkum bir süreçtir. akademik kariyer süreci. Halbuki çekmeye/yanmaya gerek var mıdır ya da daha az çekme/yanma yeterli olmaz mı sorgulaması yapılarak çözüm üretmek gerekir. Ancak bu konuda ne YÖK, ne ÜAK, ne de Üniversiteler bilimsel gereklilikler penceresinden bakar.
Akademik unvanlar yükseldikçe daha aşağıdaki unvanlar için daha zor/yüksek koşulların gerekliliği inancı kuşatıverir unvan sahibini. Onlara göre Cennete gitmek için mutlaka sırat köprüsünden geçmek gerekir. Halbuki sırattan ahirette değil, bu dünyada geçilir.
Ülkemizde çok az istisna dışında uluslararası ölçekte entellektüel/bilim adamı yetişememesinin nedeni yabancı dil yetkinliğine bağlanamaz. Sorun daha derinlerde ve bütüncül bir bakışla çözüme muhtaç. Görünen o ki günah keçisi olarak yabancı dil yetkinliği seçilmiş.
Not: Ortaöğretim ve yükseköğretimde yetersiz yabancı dil öğrenimi sonrasında bireysel çalışması sayesinde KPDS sınavından 94 dil puanı almış birisi olarak yabancı dil yetkinliğimi halen yetersiz görüyorum, ancak bu durumun akademik bilgi-beceri-yetkinliğime sirayet etmesine izin vermiyorum.
sessiz -bayan , 2 yıl önce
Ancak 55 yds yada yökdil olunca doktoraya müracaat yapamıyoruz.