Konuyla alakalı 2008 yılında yazılmış bir yazıyı aşağıya alıyorum.
"1979 yılında Anayasa Mahkemesi?nce bazı maddeleri iptal edilmiş olan 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun için Anayasa Mahkemesi?nce bir yıl süre verilmişti. Yaklaşık 29 yıl geçti ve Diyanet teşkilat kanunu yenilenemedi. Şimdilerde bu kanun tasarısının hazır olduğu ve birkaç ay içinde çıkartılacağı ilgili Devlet Bakanı tarafından basına açıklanmış bulunuyor.
1970 yılından bu tarafa Diyanet?te çalışmakta olan birisi ve bir aydın olarak bu konudaki düşüncelerimizi kamuoyu ile paylaşmak istedik.
1965 Öncesi Diyanet?in Statüsü
1965 tarihli devlet memurları kanunu çıkıncaya kadar, Atatürk dönemi uygulamalarının geleneksel karakterine uyularak, en çok maaş alan devlet memuru Diyanet İşleri Başkanı (155 lira asli maaş) alırken başbakanlık müsteşarı ve genel kurmay başkanı 150 lira almakta idiler. Devlet protokolünde Diyanet İşleri Başkanı başbakanlık müsteşarından öndeydi. Bu yeni düzenlemede Başbakanlık müsteşarının hemen arkasında olması, hiç olmazsa Atatürk?ün tanımı ile ?manevi ordumuzun başkanı? olarak yerini almasını sağlayacaktır.
Diyanet?te Mevcut Statü Karmaşası
Diyanet İşleri Başkanı 657 sayılı kanun ve kadro kararnamelerine göre Müsteşarların sonuncusu mu, yoksa genel müdürlerinin ilki midir? Tam belli değilken, bazı kanunlarda yapılan değişiklikler sırasında verilen önergelerle gelinen noktada;
a. Diyanet İşleri Başkanı müsteşardır,
b.Yardımcıları genel müdür yardımcısıdır,
c.Başkan?ın makam arabası ?bakan? arabasıdır ve sürekli ?kırmızı plaka?sı vardır,
d.Başkan, bakanlar gibi sürekli ?kırmızı pasaport? taşır.
e. Diyanet İşleri Başkanlığı; şube müdürü, daire başkanı, başkan biçiminde örgütlenmiş bir genel müdürlüktür.
Diyanet Teşkilatı ve Personel Durumu
Diyanet İşleri Başkanlığı ordu, polis ve milli eğitimden sonra en çok personel sayısına sahiptir ve halen 105 bin civarında personeli barındırmaktadır. Bunlardan yaklaşık 50 bini köylerde görev yapmaktadır.
Eğitimin in 8 yıla çıkmasıyla köylerin %90 ?ından öğretmen şehre çekildiği için köylerde kalmış, ?köy ihtiyar heyeti tabii üyesi? sıfatıyla sadece ?köy imamı? kalmıştır. (Öğretmen kasaba veya ilçelerde otururken, 6-7 yaşındaki çocuklar standardı belli olmayan servis araçlarıyla taşınmakta, meydana gelen kazalar, soğuktan hastalananlar hiçbir vicdanı da sızlatmamaktadır. Cumhuriyetin en önemli projesi olarak köyün sosyal, sosyo-kültürel ve politik gelişmesinin sağlamak şeklindeki projesi bozulmuş; bu bozulmanın ne kadar olumsuz hale geldiğine dikkat çekmek için bu paranteze ihtiyaç olduğunu düşündük).
Şu anda değişik unvanlarda çalışan sayısı 12 bin civarında olması yanında, (Kuran kurslarında öğrencilerin %85?i kadınlardır) en çok sayıda kadına hizmet veren kurumdur.
Devlet kurumları içinde yüksek lisans ve doktora yapmış en çok eleman bulunduran kurumdur.
Ülkemizdeki İlahiyat fakülteleri sadece öğretim verip, din hizmetleri için eğitim (formasyon) vermediği için ilahiyat mezunlarını eğiterek ?din adamı? haline getiren önemli bir lisans üstü mesleki eğitim kurumudur.
Okuma yazma bilmeyenden, her derecede eğitimli kesime hizmet verdiği için yanlış anlamaya müsait veya tek başına hizmet eden din adamı da çevre ve diğer etkilere açık olduğu için yanlış yapabilmektedir ve sadece merkezden denetlenemeyecek bir yapı ve sayıya ulaşmıştır.
Mevcut Yapı Yükü Çekememektedir
633 sayılı kanunun çıktığı 1965 yılında, fahri imamlarla birlikte 25 bin olan çalışan sayısı, yukarda verildiği gibi 105 bin civarındadır ve bu rakam, yakında 120 bini bulabilecek gibi gözükmektedir.
Mevcut genel müdürlük yapısı bu kadar geniş, büyük ve fazla personelin planlama, yönetme ve denetleme gibi hizmetleri tam olarak sağlayamamaktadır. Zaman zaman basına da akseden şikayetlerin asıl sebebi bu yetersizlik ve denetim eksikliğidir.
Şube müdürleri valiliklere gönderilen yazılardan, yaklaşık 100 bin civarında yazıyı ?Başkan adına? imzalamak durumunda kalmakta bu da mülki idarede ciddi sıkıntılara sebep olmaktadır.
Bütün bu gelişmeler ve çağın ihtiyaçları dikkate alınarak, Diyanet işleri Başkanlığı?nın bürokratik mekanizmasının adı aynen kalmakla birlikte ?müsteşarlık? biçiminde yeniden örgütlenmesi; dört veya beş genel müdürlüğün kurulması kaçınılmaz hale gelmiştir.
Bu yapılanma pek çok problemi ortadan kaldıracağı gibi, daha büyük ve yetkili bir hale geleceğinden çalışanlarının maddi durumlarında da buna paralel gelişmeler daha rahat yapılabilecektir.
Hac Dönersermayesi Kurulması Zorunlu Hale Geldi
1979 yılından bu tarafa Diyanet İşleri Başkanlığınca düzenlenen / koordine edilen ve denetlenen hac ve umre hizmetlerinde, hacı adaylarından alınan paranın hangi hesaba alınacağı, bunun nasıl kullanılacağı ve denetlenip denetlenmediği iddiaları karşısında, bu konu ciddi iddia ve dedi-kodular karşısında yapılacak iş, bu konuda bir döner sermaye kurmak olduğu açıktır.
Sağlık Bakanlığı ve YÖK döner sermayeleri örneği esas alınarak Hac ve Umre Dönersermayesi kurulması; mevcut paranın ?denetlenebilir para? olması Diyanet?i ciddi eleştiri ve dedikodudan kurtaracaktır.
Din İşleri Yüksek Kurulu
Diyanet?in en yüksek karar ve danışma organının dinle ilgili kararları, kurumda herkesi bağlayıcı hale gelmeli, bağlayıcı olmalıdır. Kurum memurları ve yazı işlerini yönetmek üzere de bir genel sekreterlik oluşturulmalı; Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı statü, ek gösterge ve maaş yönünden müsteşar, kurul üyeleri müsteşar yardımcısı veya genel müdürle denk hale getirilmelidir.
Geleneksel olarak seçimle gelen ve bakanlar kurulu?nca atanan, bürokratik ve bilimsel dokunulmazlığı bulunan bu kurulun 7 yıllık görev süresi ve istisnai memurluk niteliği muhafaza edilmeli, üniversite öğretim üyeleri de seçim yoluyla ve tam gün mesai şartı ile çalışma imkanı bulmalıdır.
Teftiş Kurulu Muhafaza edilmeli ve Güçlendirilmelidir
Hazırlanan tasarı taslağında, teftiş kurulunun küçültülmesi, işlevsiz hale getirilmesi veya yetkilerinin idarecilerin insaf sınırları ile bağlı hale getirilmesi şeklindeki duyumlar boşa çıkartılmalı; denetlenmeyen paranın gayri meşruluğu gibi, denetlenemeyen idarelerin başarılarını ölçmek, disipline etmek ve geliştirmek imkanı olmayacaktır. Emsal bakanlık ve Denizcilik Müsteşarlığı ve benzeri diğerlerindeki kariyer, atama ve yetiştirme şartlarından geriye dönüş olmamalıdır.
Teftiş Kurulu merkez adına genel denetimlerde daha rahat çalışma imkanı bulurken il teftiş kurulları da ilköğretim teftiş kurulu ve benzerleri örneğinde olduğu gibi, mahalli problemlere ve mahalli denetimlere daha geniş zaman ayıracağından, basına intikal eden pek çok şikayet de önceden önlenmiş olacak; hizmetler daha verimli hale gelecektir.Bu bakımdan il teftiş kurullarına acilen ihtiyaç duyulmaktadır.
Dikkat Edilmesi Gereken Diğer Kurallar
Bir de Diyanet teşkilatı yeniden düzenlenirken uyulması zorunlu kurallar da vardır. Bunlardan da bahsetmek yerinde olacaktır:
Devletin temel görevleri ve ?muamelat-ı nâsa dair ahkam?dan bazıları Diyanet İşleri Başkanlığı görev alanı içine konulmamalıdır. Din hizmetlerini cemaat veya tarikatların yapacağı biçimde azaltarak, alan dışı işlere imkan ve fırsat verilmemelidir. 04/11/1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 38. maddesindeki genel hüküm varken, ayrıca öğretim üyelerinin nasıl görevlendirilecekleri, hangi unvandakilerin Diyanet?te hangi görevlere gelebilecekleri şeklinde hiçbir kurumun kuruluş kanununda yer almayan hükümler, bu kanunda yer almamalıdır. Diyanet için tüzel kişilik, katma bütçe gibi yanlışlar veya ?Cumhurbaşkanlığına bağlı?, yahut ?bağımsız kurum? gibi uçuk ideolojik eğilimler tasarıda ve kanunda yer almamalıdır.
Kültür Bakanlığı, Aile Kurumu ve benzer kamu kurumlarının görev alanına giren konulara tasarıda ve kanunda yer verilmemeli, devlet iş ve işlemlerinin yürütülmesinde görev ve yetkide tedahül ve karışıklığa sebep olunmamalıdır. Diyanet?in siyaset dışı bir kurum olma niteliğini ortadan kaldıracak, parti, tarikat veya cemaatler adına taraftarlar oluşturacak, ?Başkan?ın seçimle gelmesi? gibi tehlikeli bir yola asla tevessül edilmemelidir.
29 Yıldır Diyanet Kanunu Niçin Çıkmamıştı?
Doğrusu kanunun iptali peşinden Diyanet teşkilat kanun çalışmaları vakit geçirilmeden başlanılmıştır. Özellikle 12 eylül 1980 sonrasında, MGK (Milli Güvenlik Konseyi) tarafında hemen kanunun çıkartılacağı şeklindeki haberlerle o dönemi atlattıktan sonra, 1984 sonrasındaki Merhum Özal?ın Başbakanlığı döneminde, hükümetin kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisine dayanılarak, ?resmi gazetenin bu günkü mükerrer sayısında yayımlanacak? haberleri ile kaç ay zaman kaybettiğimizi hatırlamıyoruz.
Şimdiki Devlet Bakanı M. Sait Yazıcıoğlu?nun Diyanet işleri Başkanı olduğu 1987 başında göreve başladığında ?üç ay içinde kanunu çıkartacağız? biçimindeki sözlerini dünkü gibi hatırladığımızı söylemeliyim.
Bu güne kadar geçen 29 yılın şahit olduğu ve kanunun çıkmamasına sebep olan ana unsurun kanun tasarılarının gizlice hazırlanmış olmasıdır.
Kurumla ilgili vakıf, dernek, sendika gibi kuruluşlarla kamuoyunun tartışmasına açılmadan, üst yönetimde birkaç kişinin mutabakatı ile hazırlanmış tasarılar, içerdikleri eksik, yanlış ve yandaş gurup menfaatleri sebebiyle engellenmiş, tasarılar bu sebeple kanunlaşamamıştır.
Yeni tasarı da aynı illeti taşımaktadır; kurum çalışanlarını oluşturan 105 bin kişiden en fazla 8-10 kişinin bildiği bir metin özelliği taşımaktadır. Bu sebeple de kurum mensupları bir taraftan mağduriyetleri giderilecek diye umutla kanunu beklerken, diğer taraftan da endişelerin arttığı açıkça görülmektedir."
Konuyla alakalı 2008 yılında yazılmış bir yazıyı aşağıya alıyorum.
"1979 yılında Anayasa Mahkemesi?nce bazı maddeleri iptal edilmiş olan 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun için Anayasa Mahkemesi?nce bir yıl süre verilmişti. Yaklaşık 29 yıl geçti ve Diyanet teşkilat kanunu yenilenemedi. Şimdilerde bu kanun tasarısının hazır olduğu ve birkaç ay içinde çıkartılacağı ilgili Devlet Bakanı tarafından basına açıklanmış bulunuyor.
1970 yılından bu tarafa Diyanet?te çalışmakta olan birisi ve bir aydın olarak bu konudaki düşüncelerimizi kamuoyu ile paylaşmak istedik.
1965 Öncesi Diyanet?in Statüsü
1965 tarihli devlet memurları kanunu çıkıncaya kadar, Atatürk dönemi uygulamalarının geleneksel karakterine uyularak, en çok maaş alan devlet memuru Diyanet İşleri Başkanı (155 lira asli maaş) alırken başbakanlık müsteşarı ve genel kurmay başkanı 150 lira almakta idiler. Devlet protokolünde Diyanet İşleri Başkanı başbakanlık müsteşarından öndeydi. Bu yeni düzenlemede Başbakanlık müsteşarının hemen arkasında olması, hiç olmazsa Atatürk?ün tanımı ile ?manevi ordumuzun başkanı? olarak yerini almasını sağlayacaktır.
Diyanet?te Mevcut Statü Karmaşası
Diyanet İşleri Başkanı 657 sayılı kanun ve kadro kararnamelerine göre Müsteşarların sonuncusu mu, yoksa genel müdürlerinin ilki midir? Tam belli değilken, bazı kanunlarda yapılan değişiklikler sırasında verilen önergelerle gelinen noktada;
a. Diyanet İşleri Başkanı müsteşardır,
b.Yardımcıları genel müdür yardımcısıdır,
c.Başkan?ın makam arabası ?bakan? arabasıdır ve sürekli ?kırmızı plaka?sı vardır,
d.Başkan, bakanlar gibi sürekli ?kırmızı pasaport? taşır.
e. Diyanet İşleri Başkanlığı; şube müdürü, daire başkanı, başkan biçiminde örgütlenmiş bir genel müdürlüktür.
Diyanet Teşkilatı ve Personel Durumu
Diyanet İşleri Başkanlığı ordu, polis ve milli eğitimden sonra en çok personel sayısına sahiptir ve halen 105 bin civarında personeli barındırmaktadır. Bunlardan yaklaşık 50 bini köylerde görev yapmaktadır.
Eğitimin in 8 yıla çıkmasıyla köylerin %90 ?ından öğretmen şehre çekildiği için köylerde kalmış, ?köy ihtiyar heyeti tabii üyesi? sıfatıyla sadece ?köy imamı? kalmıştır. (Öğretmen kasaba veya ilçelerde otururken, 6-7 yaşındaki çocuklar standardı belli olmayan servis araçlarıyla taşınmakta, meydana gelen kazalar, soğuktan hastalananlar hiçbir vicdanı da sızlatmamaktadır. Cumhuriyetin en önemli projesi olarak köyün sosyal, sosyo-kültürel ve politik gelişmesinin sağlamak şeklindeki projesi bozulmuş; bu bozulmanın ne kadar olumsuz hale geldiğine dikkat çekmek için bu paranteze ihtiyaç olduğunu düşündük).
Şu anda değişik unvanlarda çalışan sayısı 12 bin civarında olması yanında, (Kuran kurslarında öğrencilerin %85?i kadınlardır) en çok sayıda kadına hizmet veren kurumdur.
Devlet kurumları içinde yüksek lisans ve doktora yapmış en çok eleman bulunduran kurumdur.
Ülkemizdeki İlahiyat fakülteleri sadece öğretim verip, din hizmetleri için eğitim (formasyon) vermediği için ilahiyat mezunlarını eğiterek ?din adamı? haline getiren önemli bir lisans üstü mesleki eğitim kurumudur.
Okuma yazma bilmeyenden, her derecede eğitimli kesime hizmet verdiği için yanlış anlamaya müsait veya tek başına hizmet eden din adamı da çevre ve diğer etkilere açık olduğu için yanlış yapabilmektedir ve sadece merkezden denetlenemeyecek bir yapı ve sayıya ulaşmıştır.
Mevcut Yapı Yükü Çekememektedir
633 sayılı kanunun çıktığı 1965 yılında, fahri imamlarla birlikte 25 bin olan çalışan sayısı, yukarda verildiği gibi 105 bin civarındadır ve bu rakam, yakında 120 bini bulabilecek gibi gözükmektedir.
Mevcut genel müdürlük yapısı bu kadar geniş, büyük ve fazla personelin planlama, yönetme ve denetleme gibi hizmetleri tam olarak sağlayamamaktadır. Zaman zaman basına da akseden şikayetlerin asıl sebebi bu yetersizlik ve denetim eksikliğidir.
Şube müdürleri valiliklere gönderilen yazılardan, yaklaşık 100 bin civarında yazıyı ?Başkan adına? imzalamak durumunda kalmakta bu da mülki idarede ciddi sıkıntılara sebep olmaktadır.
Bütün bu gelişmeler ve çağın ihtiyaçları dikkate alınarak, Diyanet işleri Başkanlığı?nın bürokratik mekanizmasının adı aynen kalmakla birlikte ?müsteşarlık? biçiminde yeniden örgütlenmesi; dört veya beş genel müdürlüğün kurulması kaçınılmaz hale gelmiştir.
Bu yapılanma pek çok problemi ortadan kaldıracağı gibi, daha büyük ve yetkili bir hale geleceğinden çalışanlarının maddi durumlarında da buna paralel gelişmeler daha rahat yapılabilecektir.
Hac Dönersermayesi Kurulması Zorunlu Hale Geldi
1979 yılından bu tarafa Diyanet İşleri Başkanlığınca düzenlenen / koordine edilen ve denetlenen hac ve umre hizmetlerinde, hacı adaylarından alınan paranın hangi hesaba alınacağı, bunun nasıl kullanılacağı ve denetlenip denetlenmediği iddiaları karşısında, bu konu ciddi iddia ve dedi-kodular karşısında yapılacak iş, bu konuda bir döner sermaye kurmak olduğu açıktır.
Sağlık Bakanlığı ve YÖK döner sermayeleri örneği esas alınarak Hac ve Umre Dönersermayesi kurulması; mevcut paranın ?denetlenebilir para? olması Diyanet?i ciddi eleştiri ve dedikodudan kurtaracaktır.
Din İşleri Yüksek Kurulu
Diyanet?in en yüksek karar ve danışma organının dinle ilgili kararları, kurumda herkesi bağlayıcı hale gelmeli, bağlayıcı olmalıdır. Kurum memurları ve yazı işlerini yönetmek üzere de bir genel sekreterlik oluşturulmalı; Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı statü, ek gösterge ve maaş yönünden müsteşar, kurul üyeleri müsteşar yardımcısı veya genel müdürle denk hale getirilmelidir.
Geleneksel olarak seçimle gelen ve bakanlar kurulu?nca atanan, bürokratik ve bilimsel dokunulmazlığı bulunan bu kurulun 7 yıllık görev süresi ve istisnai memurluk niteliği muhafaza edilmeli, üniversite öğretim üyeleri de seçim yoluyla ve tam gün mesai şartı ile çalışma imkanı bulmalıdır.
Teftiş Kurulu Muhafaza edilmeli ve Güçlendirilmelidir
Hazırlanan tasarı taslağında, teftiş kurulunun küçültülmesi, işlevsiz hale getirilmesi veya yetkilerinin idarecilerin insaf sınırları ile bağlı hale getirilmesi şeklindeki duyumlar boşa çıkartılmalı; denetlenmeyen paranın gayri meşruluğu gibi, denetlenemeyen idarelerin başarılarını ölçmek, disipline etmek ve geliştirmek imkanı olmayacaktır. Emsal bakanlık ve Denizcilik Müsteşarlığı ve benzeri diğerlerindeki kariyer, atama ve yetiştirme şartlarından geriye dönüş olmamalıdır.
Teftiş Kurulu merkez adına genel denetimlerde daha rahat çalışma imkanı bulurken il teftiş kurulları da ilköğretim teftiş kurulu ve benzerleri örneğinde olduğu gibi, mahalli problemlere ve mahalli denetimlere daha geniş zaman ayıracağından, basına intikal eden pek çok şikayet de önceden önlenmiş olacak; hizmetler daha verimli hale gelecektir.Bu bakımdan il teftiş kurullarına acilen ihtiyaç duyulmaktadır.
Dikkat Edilmesi Gereken Diğer Kurallar
Bir de Diyanet teşkilatı yeniden düzenlenirken uyulması zorunlu kurallar da vardır. Bunlardan da bahsetmek yerinde olacaktır:
Devletin temel görevleri ve ?muamelat-ı nâsa dair ahkam?dan bazıları Diyanet İşleri Başkanlığı görev alanı içine konulmamalıdır. Din hizmetlerini cemaat veya tarikatların yapacağı biçimde azaltarak, alan dışı işlere imkan ve fırsat verilmemelidir. 04/11/1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 38. maddesindeki genel hüküm varken, ayrıca öğretim üyelerinin nasıl görevlendirilecekleri, hangi unvandakilerin Diyanet?te hangi görevlere gelebilecekleri şeklinde hiçbir kurumun kuruluş kanununda yer almayan hükümler, bu kanunda yer almamalıdır. Diyanet için tüzel kişilik, katma bütçe gibi yanlışlar veya ?Cumhurbaşkanlığına bağlı?, yahut ?bağımsız kurum? gibi uçuk ideolojik eğilimler tasarıda ve kanunda yer almamalıdır.
Kültür Bakanlığı, Aile Kurumu ve benzer kamu kurumlarının görev alanına giren konulara tasarıda ve kanunda yer verilmemeli, devlet iş ve işlemlerinin yürütülmesinde görev ve yetkide tedahül ve karışıklığa sebep olunmamalıdır. Diyanet?in siyaset dışı bir kurum olma niteliğini ortadan kaldıracak, parti, tarikat veya cemaatler adına taraftarlar oluşturacak, ?Başkan?ın seçimle gelmesi? gibi tehlikeli bir yola asla tevessül edilmemelidir.
29 Yıldır Diyanet Kanunu Niçin Çıkmamıştı?
Doğrusu kanunun iptali peşinden Diyanet teşkilat kanun çalışmaları vakit geçirilmeden başlanılmıştır. Özellikle 12 eylül 1980 sonrasında, MGK (Milli Güvenlik Konseyi) tarafında hemen kanunun çıkartılacağı şeklindeki haberlerle o dönemi atlattıktan sonra, 1984 sonrasındaki Merhum Özal?ın Başbakanlığı döneminde, hükümetin kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisine dayanılarak, ?resmi gazetenin bu günkü mükerrer sayısında yayımlanacak? haberleri ile kaç ay zaman kaybettiğimizi hatırlamıyoruz.
Şimdiki Devlet Bakanı M. Sait Yazıcıoğlu?nun Diyanet işleri Başkanı olduğu 1987 başında göreve başladığında ?üç ay içinde kanunu çıkartacağız? biçimindeki sözlerini dünkü gibi hatırladığımızı söylemeliyim.
Bu güne kadar geçen 29 yılın şahit olduğu ve kanunun çıkmamasına sebep olan ana unsurun kanun tasarılarının gizlice hazırlanmış olmasıdır.
Kurumla ilgili vakıf, dernek, sendika gibi kuruluşlarla kamuoyunun tartışmasına açılmadan, üst yönetimde birkaç kişinin mutabakatı ile hazırlanmış tasarılar, içerdikleri eksik, yanlış ve yandaş gurup menfaatleri sebebiyle engellenmiş, tasarılar bu sebeple kanunlaşamamıştır.
Yeni tasarı da aynı illeti taşımaktadır; kurum çalışanlarını oluşturan 105 bin kişiden en fazla 8-10 kişinin bildiği bir metin özelliği taşımaktadır. Bu sebeple de kurum mensupları bir taraftan mağduriyetleri giderilecek diye umutla kanunu beklerken, diğer taraftan da endişelerin arttığı açıkça görülmektedir."