Divan Edebiyatından Sizi anlatan ya da en beğendiğiniz beyitleri paylaşabilirsiniz.
Ben birkaç nazire ve beğendiğim beyitleri bırakıyorum, Saygılar - Sevgiler.
Bir güne zevkıyâb-i gam-i firkat olmuşuz,
Kim yâre hasretiz demeğe hasret olmuşuz.
(Ayrılık gamından öyle zevk almışız ki, sevgiliye hasretiz demeğe bile hasret olmuşuz)
Nâbî
-
Kendi yüzümü gördüm senin yüzünde,
Kendi sesimi duydum senin dudağında.
Muhyiddin Arabi
-
Didiler te'sîr ider ism-i müsemmâ da velî
Ey Sürûrî! görmedüm âlemde handân olduğun..
Sürûrî sevinç, mutluluk anlamına gelir..
Ey Sürûrî! İsmin, sahibine geçtiğini söylerler
fakat hiç mutlu olduğunu görmedim, diyerek mahlasına gönderme yapar. )
-
Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş!
Davud gibi sesini aleme bırak, Baki kalan hoş bir ses imiş alemde diyerek
kendi sesinin alemde Baki kalacağını söyler. (ikinci anlam)
-
Bende yok sabr-ı sükû, sende vefadan zerre,
İki yoktan ne çıkar fikredelim bir kere.
Nâ ve bî kelimeleri Arapça ve Farsçada 'yok' anlamına gelir.
iki yoktan ne çıkar düşünelim, diyerek Nabi mahlasına gönderme yapar.
-
Kanuni çok sevdiği şair Baki'yi Bursa'ya sürer. Fermanı da bir şiirle bildirir.
-
Bâkî bed
Bursa'aya red
Nefy-i ebed
Azm-i bülend
(Huyu kötü olan Bâkî'yi Bursa'ya sürdüm. Orada kalsın. Yüksek kararım budur.)
-
Bu ferman üzerine Baki de Padişah'a bi dörtlük yazar ve yeniden teveccühünü kazanır.
N'ola kim nefy-i ebed azm-i bülend oldunsa ey Bâkî
Bilesin ki cihân mülkü değil Süleymân'a bâkî
Şahâ! Azminde isbât-ı tehevvür eyledin ammâ
Buna çarh-ı felek derler, ne sen bâkî ne ben bâkî
-
(Ey Padişahım! Kararınızda celâliniz, gazabınız pek sarih biçimde görülüyor amma!
Unutmayın ki bu dünya geçicidir, bana kalmadığı gibi size de kalmaz.)
-
Değil kâbusun artık, devr-i devlet intibâhındır.
Gel ey nâzende hürriyyet ki canlar ferş-i râhındır.
Mehmet Akif Ersoy
-
Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet,
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten.
Namık Kemal
( İki büyük şairin istibdat dönemine karşı şiirle çektikleri hürriyet kılıcı )
-
IV. Murad Bağdat Seferi için Hafız Ahmet Paşa'yı görevlendirir, Sefer sırasında zor duruma düşen Ahmet Paşa, Padişah'tan yardım ister, bunu da bir şiir ile bildirir,
Aldı etrâfı adû imdâda asker yok mudur
Din yolunda baş verir bir merd-i server yok mudur
Hasmı geşt ile oyunda ruh-be-ruh şeh mât eder
Cenkde bir at oynadur ferzâne bir er yok mudur
Bir aceb girdâba düştük çâresiz kaldık meded
Âşinâlar zümresinden bir şinâver yok mudur
Cenkde hem-pâmız olup baş verip baş almağa
Arsa-i âlemde bir merd-i hünerver yok mudur
Def'-i bî-dâda tekâsülden garaz ne bilmezüz
Derd-i mazlûmdan suâl olmaz mı mahşer yok mudur
Âteş-i sûzân-ı a'dâya bizimle girmeğe
Dehr içinde imtihân olmuş semender yok mudur
Dergeh-i Sultân Murâd'a nâmemiz irsâline
Bâd-ı sarsar gibi bir çâbük-kebûter yok mudur
-
(Etrafı düşmanlar sardı,yardıma yetişecek asker yok mudur?
Din yolunda başını verecek cesur askerler nerede!
Savaşta iyi at süren ve yüz yüze düşmanı şah-mat edecek bilgili bir asker de mi kalmadı?
Tehlikeli bir akıntıya düştük ve çaresiz kaldık.
Bizi bu sıkıntıdan kurtaracak tecrübeli bir dalgıç yok mudur?
Cenkte yoldaşımız olup, baş verip ve almak için dünya arsasında hüner sahibi asker yok mudur?
Zulmü def etmede gevşek davranmanın kastının ne olduğunu bilmeyiz.
Zulme uğramış bir mazlumdan sual edecek bir mahşer de mi yoktur?
Bizimle düşmanın yakıcı ateşine girmek için
ateşte yanmadığına inanılan semender gibi asker kalmadı mı?
Sultan Murad'ın dergâhına mektubumuzu ulaştıracak rüzgar gibi bir güvercin de mi yoktur?)
-
Henüz 14/15 Yaşlarında olan Padişah da bu şiire aynı vezin ve kafiye hatta her dizeye mukabele yaparak bir cevap yazar yollar.
-
Hâfızâ Bağdâd'a imdâd etmeğe er yok mudur
Bizden istimdâd edersin sende asker yok mudur
Düşmeni mât etmeğe ferzâneyim ben der idin
Hasma karşı şimdi at oynatmağa er yok mudur
Gerçi lâf urmakda yokdur sana hem-pâ bilürüz
Lîk senden dâd alur bir dâd-güster yok mudur
Merdlik da'vâ ederken bu muhanneslik neden
Havf edersin bâri yânında dilâver yok mudur
Râfizîler aldı Bağdâd'ı tekâsül eyledin
Sana hasm olmaz mı Hazret rûz-ı mahşer yok mudur
Bû-Hanîfe şehrin ihmâlinle vîrân etdiler
Sende âyâ gayret-i dîn ü peyamber yok mudur
Bî-haberken saltanat ihsân eden Perverdigâr
Yine Bağdâd'ı eder ihsân mukadder yok mudur
Rüşvet ile cünd-i İslâm'ı perîşân eyledin
İşidilmez mi sanursun bu haberler yok mudur
Avn-i Hak'la intikâm almağa a'dâdan meğer
Bende-i dîrîn vezîr-i dîn-perver yok mudur
Bir Alî-sîret vezîri şimdi serdâr eylerim
Hazret-i Peygamber mu'în olmaz mı rehber yok mudur
Şimdi hâlî mi kıyâs eylersin âyâ âlemi
Ey Murâdî pâdişâh-ı heft-kişver yok mudur
-
Ey Hâfız! Bağdat'a imdat etmek için sende asker yok mudur?
Bizden yardım dilersin, senin yanında asker kalmadı mı?
Düşmanı mat etmek için ''ben hünerliyim'' derdin.
Şimdi düşmana karşı at oynatacak bir asker de mi yoktur?
Laf söylemekte sana yoldaş bulunmaz, biliriz.
Fakat senden hakkını alacak bir adalet dağıtıcı yok mu sanırsın?
Erkeklik davasında iken bu kadınsı hareketler neden?
Korkmaktasın fakat hiç olmazsa yanında erkek de mi yoktur?
Gevşeklik göstererek Bağdat'ı Şiilere bıraktın.
Bundan dolayı yarın mahşer gününün sahibi sana düşman olmaz mı?
Senin ihmalinle sebebiyle Ebû Hanife hazretlerinin şehrini vîrân ettiler;
Acaba sende hiç din ve peygamber gayreti kalmadı mı?
Vakitsiz bir şekilde saltanat ve devlet ihsan eden Allah, yine bize Bağdat şehrini geri verir.
Rüşvet ile İslam askerini perişan eyledin.
Bu haberler bizim kulağımıza gelmez mi sanırsın?
Cenab-ı Hakk'ın yardımıyla düşmandan intikam almak için
Dinini seven sâdık bir vezirim yok mu zannedersin?
Şimdi Hazret-i Ali gibi cengâver bir veziri kumandan tayin ederim.
Ona Hazret-i Peygamberin yardımcı olmayacağını mı zannediyorsun?
Hâfız! Acaba sen âlemi başı boş bırakılmış mı sandın?
Ey Murad! Yedi iklimin padişahı sen değil misin!
Divan Edebiyatından Sizi anlatan ya da en beğendiğiniz beyitleri paylaşabilirsiniz.
Ben birkaç nazire ve beğendiğim beyitleri bırakıyorum, Saygılar - Sevgiler.
Bir güne zevkıyâb-i gam-i firkat olmuşuz,
Kim yâre hasretiz demeğe hasret olmuşuz.
(Ayrılık gamından öyle zevk almışız ki, sevgiliye hasretiz demeğe bile hasret olmuşuz)
Nâbî
-
Kendi yüzümü gördüm senin yüzünde,
Kendi sesimi duydum senin dudağında.
Muhyiddin Arabi
-
Didiler te'sîr ider ism-i müsemmâ da velî
Ey Sürûrî! görmedüm âlemde handân olduğun..
Sürûrî sevinç, mutluluk anlamına gelir..
Ey Sürûrî! İsmin, sahibine geçtiğini söylerler
fakat hiç mutlu olduğunu görmedim, diyerek mahlasına gönderme yapar. )
-
Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş!
Davud gibi sesini aleme bırak, Baki kalan hoş bir ses imiş alemde diyerek
kendi sesinin alemde Baki kalacağını söyler. (ikinci anlam)
-
Bende yok sabr-ı sükû, sende vefadan zerre,
İki yoktan ne çıkar fikredelim bir kere.
Nâ ve bî kelimeleri Arapça ve Farsçada 'yok' anlamına gelir.
iki yoktan ne çıkar düşünelim, diyerek Nabi mahlasına gönderme yapar.
-
Kanuni çok sevdiği şair Baki'yi Bursa'ya sürer. Fermanı da bir şiirle bildirir.
-
Bâkî bed
Bursa'aya red
Nefy-i ebed
Azm-i bülend
(Huyu kötü olan Bâkî'yi Bursa'ya sürdüm. Orada kalsın. Yüksek kararım budur.)
-
Bu ferman üzerine Baki de Padişah'a bi dörtlük yazar ve yeniden teveccühünü kazanır.
N'ola kim nefy-i ebed azm-i bülend oldunsa ey Bâkî
Bilesin ki cihân mülkü değil Süleymân'a bâkî
Şahâ! Azminde isbât-ı tehevvür eyledin ammâ
Buna çarh-ı felek derler, ne sen bâkî ne ben bâkî
-
(Ey Padişahım! Kararınızda celâliniz, gazabınız pek sarih biçimde görülüyor amma!
Unutmayın ki bu dünya geçicidir, bana kalmadığı gibi size de kalmaz.)
-
Değil kâbusun artık, devr-i devlet intibâhındır.
Gel ey nâzende hürriyyet ki canlar ferş-i râhındır.
Mehmet Akif Ersoy
-
Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet,
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten.
Namık Kemal
( İki büyük şairin istibdat dönemine karşı şiirle çektikleri hürriyet kılıcı )
-
IV. Murad Bağdat Seferi için Hafız Ahmet Paşa'yı görevlendirir, Sefer sırasında zor duruma düşen Ahmet Paşa, Padişah'tan yardım ister, bunu da bir şiir ile bildirir,
Aldı etrâfı adû imdâda asker yok mudur
Din yolunda baş verir bir merd-i server yok mudur
Hasmı geşt ile oyunda ruh-be-ruh şeh mât eder
Cenkde bir at oynadur ferzâne bir er yok mudur
Bir aceb girdâba düştük çâresiz kaldık meded
Âşinâlar zümresinden bir şinâver yok mudur
Cenkde hem-pâmız olup baş verip baş almağa
Arsa-i âlemde bir merd-i hünerver yok mudur
Def'-i bî-dâda tekâsülden garaz ne bilmezüz
Derd-i mazlûmdan suâl olmaz mı mahşer yok mudur
Âteş-i sûzân-ı a'dâya bizimle girmeğe
Dehr içinde imtihân olmuş semender yok mudur
Dergeh-i Sultân Murâd'a nâmemiz irsâline
Bâd-ı sarsar gibi bir çâbük-kebûter yok mudur
-
(Etrafı düşmanlar sardı,yardıma yetişecek asker yok mudur?
Din yolunda başını verecek cesur askerler nerede!
Savaşta iyi at süren ve yüz yüze düşmanı şah-mat edecek bilgili bir asker de mi kalmadı?
Tehlikeli bir akıntıya düştük ve çaresiz kaldık.
Bizi bu sıkıntıdan kurtaracak tecrübeli bir dalgıç yok mudur?
Cenkte yoldaşımız olup, baş verip ve almak için dünya arsasında hüner sahibi asker yok mudur?
Zulmü def etmede gevşek davranmanın kastının ne olduğunu bilmeyiz.
Zulme uğramış bir mazlumdan sual edecek bir mahşer de mi yoktur?
Bizimle düşmanın yakıcı ateşine girmek için
ateşte yanmadığına inanılan semender gibi asker kalmadı mı?
Sultan Murad'ın dergâhına mektubumuzu ulaştıracak rüzgar gibi bir güvercin de mi yoktur?)
-
Henüz 14/15 Yaşlarında olan Padişah da bu şiire aynı vezin ve kafiye hatta her dizeye mukabele yaparak bir cevap yazar yollar.
-
Hâfızâ Bağdâd'a imdâd etmeğe er yok mudur
Bizden istimdâd edersin sende asker yok mudur
Düşmeni mât etmeğe ferzâneyim ben der idin
Hasma karşı şimdi at oynatmağa er yok mudur
Gerçi lâf urmakda yokdur sana hem-pâ bilürüz
Lîk senden dâd alur bir dâd-güster yok mudur
Merdlik da'vâ ederken bu muhanneslik neden
Havf edersin bâri yânında dilâver yok mudur
Râfizîler aldı Bağdâd'ı tekâsül eyledin
Sana hasm olmaz mı Hazret rûz-ı mahşer yok mudur
Bû-Hanîfe şehrin ihmâlinle vîrân etdiler
Sende âyâ gayret-i dîn ü peyamber yok mudur
Bî-haberken saltanat ihsân eden Perverdigâr
Yine Bağdâd'ı eder ihsân mukadder yok mudur
Rüşvet ile cünd-i İslâm'ı perîşân eyledin
İşidilmez mi sanursun bu haberler yok mudur
Avn-i Hak'la intikâm almağa a'dâdan meğer
Bende-i dîrîn vezîr-i dîn-perver yok mudur
Bir Alî-sîret vezîri şimdi serdâr eylerim
Hazret-i Peygamber mu'în olmaz mı rehber yok mudur
Şimdi hâlî mi kıyâs eylersin âyâ âlemi
Ey Murâdî pâdişâh-ı heft-kişver yok mudur
-
Ey Hâfız! Bağdat'a imdat etmek için sende asker yok mudur?
Bizden yardım dilersin, senin yanında asker kalmadı mı?
Düşmanı mat etmek için ''ben hünerliyim'' derdin.
Şimdi düşmana karşı at oynatacak bir asker de mi yoktur?
Laf söylemekte sana yoldaş bulunmaz, biliriz.
Fakat senden hakkını alacak bir adalet dağıtıcı yok mu sanırsın?
Erkeklik davasında iken bu kadınsı hareketler neden?
Korkmaktasın fakat hiç olmazsa yanında erkek de mi yoktur?
Gevşeklik göstererek Bağdat'ı Şiilere bıraktın.
Bundan dolayı yarın mahşer gününün sahibi sana düşman olmaz mı?
Senin ihmalinle sebebiyle Ebû Hanife hazretlerinin şehrini vîrân ettiler;
Acaba sende hiç din ve peygamber gayreti kalmadı mı?
Vakitsiz bir şekilde saltanat ve devlet ihsan eden Allah, yine bize Bağdat şehrini geri verir.
Rüşvet ile İslam askerini perişan eyledin.
Bu haberler bizim kulağımıza gelmez mi sanırsın?
Cenab-ı Hakk'ın yardımıyla düşmandan intikam almak için
Dinini seven sâdık bir vezirim yok mu zannedersin?
Şimdi Hazret-i Ali gibi cengâver bir veziri kumandan tayin ederim.
Ona Hazret-i Peygamberin yardımcı olmayacağını mı zannediyorsun?
Hâfız! Acaba sen âlemi başı boş bırakılmış mı sandın?
Ey Murad! Yedi iklimin padişahı sen değil misin!